Unuttum Gitti!
Unutmak ne büyük lütuf… Tabi kararında unutunca. Yoksa her an kaybetiklerinin acısıyla, işlerin baskısıyla oluşan mutsuzluğuyla insan nasıl yaşardı. Eşinin kendisini aldattığını fark edip hem ondan ayrılmayan hem de unutmayanlar var. Hayatı kendisine de eşine de zehir ederek bir ömür geçirenler.
Elbette insan herşeyi tamamiyle unutamıyor. Hatıralar dediğimizde geriye kalanlar. Genellikle güzel olan şeyler kalıyor geriye. Birlikte yapılan keyifli şeyler…
Bence unutmanın da çeşitleri var. Geçmişi unutmak bir türü… Bir de yapılacak işleri unutmak var ki baş belası bir durum. Örneğin fotoğraf çekmek için üç buçuk saat trafikle mücadele edip çekim alanına vardığınızda makinanızın pilini unuttuğunuzu fark etmek kadar sinir bozucu bir şey yoktur. Ya da hafta boyunca alışveriş listesi yapıp, alışverişe giderken yanınıza almamak. Daha fenası listedekileri hatırladığınızı iddia edip, alışveriş yapıp listedekilerin yalnızca bir tanesini almak. Yedi kat aşağıdaki markete labne almaya inip, rendelenmiş kaşar alıp gelmişliğim var. Üstüne üstlük bu alışverişi yaparken “acaba ben bu kaşarı neden alıyordum, ne yapacaktım, neden rendelenmiş alıyorum, evdekini neden rendelemedim” diye kendi kendime sorduğumu hatırlıyorum.
Sil Baştan – Eternal Sunshine of the Spotless Mind unutmakla ilgili iyi filmlerden. Bundan üç sene önce seyrettiğimde oldukça etkilenmiş hatta hayran kalmıştım. İnsan sevdiği kişiyi hayatından göz göre göre silebilir mi? Bunu yapmaya kalksa başarılı olabilir mi? Jim Carrey’i hiç beğenmezdim. Pek çok kişi çok yetenekli olduğunu söylese de bana göre fazla abartılı bir oyunculuğu, komedyenliği vardı. The Truman Show filmi ile istediği zaman iyi bir oyuncu olabileceğini fark etmiştim. Bu film ile şüphesiz iyi bir oyuncu olduğunu kabul ettim. Jim Carrey yalnızca bir komedyen değil, iyi bir dram oyuncusu.
Bir de Alzeimer var ki Allah düşmanın başına vermesin. Hangisi daha acı bilmiyorum. Hastanın her şeyi, herkesi unutması mı yoksa unutulanın hasta başında kendisini hatırlar ümidiyle beklemesi mi? Bir de hastanın başında bekleyen kızına – oğluna sürekli neden kızının-oğlunun kendisini görmeye gelmediğini sorması var ki her iki taraf için de zor.
İşte son günlerde çevremde bunları görüp, duyuyor, yaşıyorum. Unutmak üç buçuk saat trafikte bekleyip, fotoğraf çekemeden eve dönmek zorunda kalsam da güzel şey… Tabi her şey gibi kararında olduğunda.
Kesinlikle muhteşem bir filmdi, katılıyorum o güzel analizinize…
Bence unutmak eğer hastalıktan deyilse,kesinlikle konsantrasyon eksikliğinden.Çünkü kafamız sürekli aynı anda çok fazla şeyle meşgul.Eminim sizinkide öyledir.Allah alzehimer vermesin yeter ki!!!