Ulus'tan Tandoğan'a Bir Gün
Geçenlerde Kızılay’dan Etimesgut’a otobüsle giderken hep gitmeyi düşündüğüm ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önünden geçtik. Dönüş yolunda ise bizim evin oralardan geçen minibüsleri gördüğümde kafamda gezi programım oluşuverdi. Dün evden çıkıp Ulus’a giden minibüse bindim.
Ankara’ya geldiğimizden beri Ulus’un pek tekin olmadığına dair şeyler duyuyordum. Bir sefer Ankara Kalesine giderken geçmiştik o kadar. Evden çıkmadan önce ilk taşındığımızda aldığım haritaya bakıp etrafta görebileceğim yerleri tespit ettim. Ulus’un İstanbul’da “sur içi” dediğimiz yere denk geldiğine, “Eski Ankara” diyebileceğimize karar verdim. Gerçekten gittiğimde de Ulus Meydanı bana Eminönü’nü hatırlattı. Elektronik eşya satıcıları, aktarlar, kıyafet satan mağazalar hep özlediğim Eminönü – Sirkeci hattı gibiydi. O bölgeyi çok dolaşmadım. Ne de olsa evden çıkış maksadım farklıydı.
İlk durağım Ulus Meydanı’ndaki meşhur Atatürk heykelinin karşısındaki “1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası” ya da şimdiki adıyla “Kurtuluş Savaşı Müzesi” oldu. Hani her yıl “Çocuk Bayramı” olarak kutladığımız 23 Nisan 1920’de açılan bu tek katlı bina beni çok heyecanlandırdı. Beni heyecanlandıran şey “Milli romantizm” duygusuydu. Şüphesiz bundan 87 yıl önce bu binaya girenlerin heyecanı benimkisinden kat ve kat üstündü. Odaları tek tek dolaştım. Genel Kurul Salonu’nun tahta sıraları o yıllardaki zorlukların bir yansımasıydı. Aklıma o an ilk gelen şimdiki Genel Kurul Salonu’nun ceylan derisi olduğu söylenilen koltukları oldu. Bu oturunca sırta rahatsızlık veren tahta sıralarda bir ülke kuruldu. Deri koltuklarda ise ülke zar zor yönetiliyor. Bir de İngiliz Parlamentosu’nun değişmeyen tahta sıralarını, beyaz peruklarını düşündüm…
Birinci Meclis binasının yüz metre kadar aşağısında bu bina yetersiz kaldığı için inşaa edilen İkinci Meclis binası var. Yavaş yavaş aşağıya, ikinci TBMM binasına doğru yürürken yolun karşısında ilk Cumhuriyet Balolarının verildiği Ankara Palas’ı gördüm. Aklıma içine girmek gelmediği için sadece fotoğrafını çekip Meclis binasına yöneldim.
1924–1960 yılları arasında TBMM olarak kullanılan bina şimdi “Cumhuriyet Müzesi” olarak anılıyor. Bu meclisteki Genel Kurul Salonu diğerinden biraz büyük olmakla beraber savaştan çıkmış genç devletin zor günlerinin izlerini taşıyordu. Eski sıralarda oturan Celal Bayar gibi milletvekilleri, “Hâkimiyet Milletindir” yazısının altındaki kürsüde konuşma yapan Atatürk’ün balmumundan heykelini dinliyorlar. Meclis Başkanı İsmet İnönü kürsünün tepesinden ufacık gözüküyor. Görevli “Bu heykeller birebir ölçekli” dediğinde şaşırmadan edemedim. Tam yanında durduğum hayallerimde 1,78- 1,80 boyu olan Atatürk’ün 1,69 boyunda olduğunu öğrenmekti beni şaşırtan. Düşününce daha önce bir sergi için Atatürk’ün kıyafetlerinin ütülenmesine nezaret ettiğim günü hatırladım. O zaman da pantolonun çok küçük olmasına şaşmış, “kısa paça modaydı herhalde” diyerek üzerinde durmamıştım. Müzenin girişinde bir de fotoğraf sergisi vardı. Atatürk Evleri’nin fotoğraflarından oluşan sergi özensiz hazırlanmış ama dikkate değerdi.
Aşağıya doğru yürürken kendimi 19 Mayıs Stadyumu’nun tellerinin arasından maç seyrederken buldum. Okullar arası bir turnuva varmış. Maç başlamadan önce hakemin çocuklara yaptığı konuşmayı dinledim. Sporun, arkadaşlığı kuvvetlendirmek için olduğunu, kendilerine yakışır şekilde kimsenin birbirini yaralamadan bu maçın geçmesini istediğini söyleyip düdüğünü çaldı. Düdükle beraber irkilip çevreye bakındım. Karşıdaki kocaman binanın üzerinde TCDD yazıyordu. Gözümün önüne haritadaki “Lokomotif Müzesi” yazısı geldi. Adımlarımı o tarafa doğru yönelttiğimde, Belediye Kültür Merkezinin önünde olduğumu fark edip içeri girdim. Burası tiyatro binasıymış. Daha önce Kukla Festivalinde tanıştığım Başkent Tiyatrosu burada oynuyormuş. Hemen bir program alıp çantama koyduktan sonra yola düştüm.
Gar’a geldiğimde bir müze beklerken iki tane ile karşılaştım. Bir tanesi Devlet Demir Yollarının gelişimi ile ilgili olan “Demiryolları Müzesi” diğeri ise “Cumhuriyet Müzesi”nde fotoğrafını görüp gidilecekler listeme eklediğim “Milli Mücadele Atatürk Konutu”. Biri Ankara Garı”nın sağında diğeri ise solunda yer alan bu iki eski bina kendilerinden sorumlu bey gibi çok hoştu. Girer girmez size bilgi vermek isteyen hoş sohbet birisi ile karşılaşmak insanı orada daha çok vakit geçirmeye sevk ediyor. “Atatürk Konutu”nda Fikriye hanım’ın ve Atatürk’ün odalarının, banyonun sadeliği beni çok etkiledi. Mühim kararların alındığı, koskoca üç yılın bu şartlarda geçtiğini düşününce 10 ay için geldiğimiz Ankara’ya “keşke şu şunu da getirseydik” dediğim anlara üzüldüm. Lokomotif müzesinde dikkatimi en çok Rahmi Koç Müzesi’nde aslını gördüğüm Sultan Abdülaziz’in lokomotifinin maketi çekti. Bir de bu lokomotifte kullanılan sedef kakmalı masa ve sandalye.
Garda biraz oturup fotoğraf çekmek için bir trenin gelmesini bekledim. Maalesef ne gelen ne giden olunca yolun karşısındaki “Türk Hava Kurumu Müzesi”ne geçtim. Mavi kocaman kulenin altındaki atlama şartlarını okuduğumda bir daha ki sefere eşimle gelip kuleden atlayarak yükseklik korkuma çözüm bulmaya karar verdim. Dışarıdaki uçaklara ve helikoptere bakarken daha sonra çaycı olduğunu öğrendiğim mavi formalı bey “helikoptere binebilirsiniz, hatta ben fotoğrafınızı çekerim, içeriyi de gezin” dedi. Helikopter kullanırken fotoğrafımı çektirdikten sonra müzenin için gezdim. Bir sürü madalya ve makete bakarken aralarında “Türk Hava Kurumuna uzun süre hizmet ettikten sonra emekliye ayrılan aletler” başlığı altında fotoğraf makinesini görüp güldüm. İçerinin sıcak havası fark etmeden üşüdüğümü hissettirdi. İçimden “bir çay olsaydı” derken mavi formalı bey yaklaşıp kapının yanını işaret ederek “Kafeteryamız hafta sonları da açık. Araba park yerimiz de var” dedi. Bir çay içip ısındıktan sonra eve dönüş için Tandoğan metro istasyonuna doğru yollandım.
Yolda Kore Parkı’nın dikkat çekici kulesini görüp parka yöneldim. Sonbahar etkisi veren bu ilkbahar gününde Kore Şehitleri vasıtasıyla 18 Mart’ı ve Çanakkale Şehitlerini andım.
Metro istasyonuna giderken gördüğüm Anıtkabir beni çağırsa da bütün gün yoldan çıkan ayaklarım havanın kararmasını, soğumasını bahane ederek eve gitmeyi tercih ettiler.
Notlar
- Kurtuluş Savaşı Müzesi – 1. TBMM
Giriş için 2YTL ödedim. Pazartesi hariç hergün 09:00 – 17:00 arası açıkmış.
Adres: Cumhuriyet Cad. No:14 Ulus / Ankara - Cumhuriyet Müzesi – 2. TBMM
Giriş ücretsiz. Pazartesi hariç hergün 09:00 – 17:00 arası açıkmış.
Adres: Cumhuriyet Cad. No:22 Ulus / Ankara - Demiryolları Müzesi
Giriş ücretsiz. Pazar – Pazartesi hariç hergün 09:00 – 17:00 arası açıkmış.
Adres: Ankara Tren Garı - Milli Mücadele Atatürk Konutu
Giriş ücretsiz. Pazar – Pazartesi hariç hergün 09:00 – 17:00 arası açıkmış.
Adres: Ankara Tren Garı - Türk Hava Kurumu Müzesi
Giriş ücretsiz. Hergün 09:00 – 19:00 arası açıkmış.
Adres: Hipodrom Cad. No:2 Ankara Garı karşısı Tandoğan / Ankara
Merhaba Devletşah hanım Ankara,ya toplantı için sıkca gelir bazen dostlarımı ziyaret fırsatı bulurum veya toplantının nihayetinde dönerim. bir kez çoçuklarımla beraber Anıtkabire gittik, Her gelişimde Ankara,yı gezmeyi düşünürüm fakat bir türlü nasip olmadı. sayenizde Ankara,yı tanıyor, geziyorum. Sevgili Devletşah hanım ne günlerden bu günlere geldik milli duygu ve düşünceleriniz,tespitleriniz mükemmel yürekten size katılıyorum ALLAH cennet vatanımızın kadrini kıymetini bildirsin teşekkür ediyorum selam sevgiler.
Ankara nın en güzel yanı İstanbula geri dönmek diyenlerdendim ben hep.. Çeşitli sebebler ile 4-5 kez Ankarada bulundum ama bu şehri hep çok sıkıcı bulur ve Anıtkabirden başka gezecek bir yeri yok diye düşünürdüm. Senin resimlerine bakınca, ne kadar gezilecek ve görülmesi gereken yerler varmış diye düşündüm. İlk Ankaraya gidişimde, aynı güzergahı gezmek ve hep kitaplarda okuduğum yakın tarihi yaşamak niyetim.
Teşekkürler..
Merhaba,
Ankarayı sırf denizi olmadıÄı için sevmeyen ve sıkıcı bulan bir çok insan tanıdım. Ãniversite okumak için gelip bir daha kopamadıÄım dostumdur benim Ankara. Son 4 yıldır taÅınıp Ä°stanbula geldiÄim için mecburen ayrı kalsakta ismini her duyduÄumda yüreÄimde hafif bir sızı hissederim. Ankarayı sevmeyenler Ankara Kalesinden bu Ulusal Mücadelenin yorgun kahramanı Åehri hiç izlemeyenler, çıkrıkçılar yokuÅundan alıÅveriÅ etmeyenler, gençlik parkının o muhteÅem günlerini hatırlamayanlardır. her üniversitelinin evinin eÅyalarını seçmek için mutlaka bir kez ziyaret ettiÄi bit pazarına burun kıvıranlardır. Kumrular sokakta kar yaÄarken yürüyerek derya sinemasında film izlemek, eski maltepe pazarından alıÅveriÅ etmek, kızılaydaki kıyı köÅe çay ocaklarında uzun dost sohbetlerine katılmaktır ankaranın tadı. papazın baÄında gözleme yemek, aÅaÄılarda yeni açılan arjantin caddesi kafelerine hayretlerle bakmaktır. kuÄulu parkta soluklanmak, tunalıdan kolejde cebecide oturan arkadaÅların evine kadar yürümektir. aslına bakarsanız, ankara biraz deÄiÅime direnmenin nostaljinin adıdır. (yada eskiden öyleydi, son gittiÄimde gördüÄüm karmaÅadanmıdır nedir içim parçalanarak döndüm istanbula)lütfen kurtuluÅ zamanı Ankarasını anlatan kitapları okuyun, Falih Rıfkıları, Halide Edipleri, yakın zamanlarda çıkan Latife ve Å?u Ãılgın Türkleri.. Ankaranın neden bu kadar yorgun olduÄunu o zaman anlarsınız. Åimdi istanbuldayım ve denizin tam kıyısında çalıÅıyorum, ama bu Åehir öylesine yoruyorki insanı kafamı kaldırıp denize baktıÄım günler sayılı…
Ankara’nin bu kisimlarini ben de hic bilmiyormusum .. cok aydinlatici .. resimler de cok guzel olmus, elinize saglik 🙂 kugulu golun resimlerini de cekmeyi dusunuyor musunuz bi ara ? ben bir kez gormus ve cok begenmistim .
Merhaba,
Çocukluğumdan beri Ankara’da yaşamama rağmen hiç bu gözlerle bakmamıştım.Sizin yürüdüğünüz güzergah benim her sabah işe giderken kullandığım güzergahtır.Artık farklı bakacağım oralara,Ankara’mın değerini bileceğim.Ben de çok seviyorum şehrimi…
çook güzel hep ankarayı hep görmek istemişimdir umarım bi gün görürüm
Aradan cok zaman geçmiş ama ne mutlu Ankarada görülmesi gereken önemli yerlerden birkaçını gezebilmişsiniz. Yalnız aklımdan geçmedi değil, ilk meclisin yanına kadar gitmişken, Ankaramızın manevi büyüklerinden Hacı Bayramı veli hazretlerini de ziyaret etseydiniz. Sizin gibi gezmeyi seven birinin en fazla beş dakikasını alırdı.
ben ilkokuldan sonra devlet parasız yatılı sınavlarını kazanarak gelmiştim ankaraya atatürk lisesine,sene 79 ve ben afyonun küçük bir kasabasından gelmiştim, ankara ürkütmüştü önceleri beni malum siyasi olayların memleketi kavurduğu günlerdi ve ben 11 yaşında bir çocuktum. ama gittikçe ankaraya öyle alışmıştımki yazın tatilde kasabama gittiğimde bu defa da ordaki sessizliğe alışmak zor geliyordu. yıllar geçti aradan ama ankara benim için vazgeçilmez oldu gitgide, şimdi ufak tefek bir bahane buldummu ankarayı boyluyorum, havası başka,suyu başka kısaca ankaranın herşeyi başka benim için…
Ankara bir tutkudur sevene :Varoşu,Kızılay ve Çankayası…
Bozkırın o mübarek kokusu ,rüzgarı ve kışı…Her türden,her renkten ve her düzeyden insanı ağırlayan ne kadar yer vardır ki dünyamızda ?