MAH – MEH
MAH â MEH i. (Fars. mÄh > meh) 1. Gökteki ay, kamer: İçlerinden koptu feryâd ile âh / Gökte ol âhtan tutuldu Åems ü mâh (Süleyman Ãelebi). Kadem kadem gece teÅrîfi Nâilî o mehin / Cihan cihan elem-i intizâra deÄmez mi (Nâilî). OlmuÅ karîn-i mihr-i cemâlin ki tâ-be-haÅr /HûrÅîd u mâh o Åevk ile rahÅân olup gider (Leskofçalı GÄlib). 2. Bir takvim yılının on ikide biri, ay, Åehr âMâh-ı receb.â âMâh-ı muharrem.â âEy ki hicrinle zaman eyyâm-ı mâtemdir bana / Her hayâlin dilde bir mâh-ı muharremdir bana (Leskofçalı GÄlib). 3. mec. Ay gibi güzel, sevgili: Bu gece bezme gel ey âlem-i hüsnün mâhı / Yoksa yerden göÄe dek inciniriz vallâhi (…). Bir câm sun Allah için bir kâse de ol mâh için / Tâ medh-i ÅâhenÅâh için alam ele levh ü kalem (Nefâîâden). Ben de yavaÅça mâhımın âgÅ«Å-ı nâzına / Bî-vâye bir çocuk gibi düÅtümdü Åâd-gâm (Hüseyin Sîret). 4. sıf. Aya benzeyen, ay gibi güzel ve parlak: Ala güzlüm zülfün kelep eylesin / Döksün mah yüzüne nikap eylesin (Pir Sultan Abdal). Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım / Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım (Nahîfîâden)
Mâh-ı âlem-ârâ (âlem-efruz): Ãlemi süsleyen, aydınlatan güzel, sevgili: Gözümden sakınır oldum o mâh-ı âlem-ârâyı / Belâ-yı aÅkı gör kim kendime kendim rakîb oldum (…). Mâh-ı arÅ-ârâ: ArÅı süsleyen güzel. Mâh-ı kamerî: Ayın dünya etrâfındaki hareketine göre hesaplanan takvim yılının on ikide biri. Mâh-ı Kenâan: âKenâan ülkesinin ayıâ Yusuf peygamber: Devrinde cemâl-i mâh-ı Kenâan / OlmuÅtu esîr-i çâh-ı Kenâan (Nâbîâden). Mâh-ı NahÅeb (Mukannaâ, Siyam): Horasanlı Ä°bn-i Mukennaâ tarafından yapıldıÄı ve Mâverâünnehirâde NahÅeb Åehri civârında bulunan Siyam daÄının eteÄindeki bir kuyudan altmıŠgün müddetle her gece çıkıp dört saatlik bir mesâfeyi aydınlatıÄı söylenen sunâî ay: Lâ-mekân ol hem mahallinde yerin bekle yine / Gâh mihr-i âlem ârâ gâh mâh-ı NahÅeb ol (Nefâî). Bâde kim tâb-efgen-i sad ÅîÅedir her katresi / Å?âm-ı gamda mâh-ı NahÅeb-piÅedir her katresi (Nâilîâden). Gûyâ üç fersah yere deÄin ziyâsı akseden bu ay altmıŠgece semâda görünür ve bu müddet zarfında bittabi gökte iki ay müÅâhede olunurmuÅ. Bu mâh-ı musannaa (uydurulmuÅ) halk-ı âlem mütehayyir kalmıÅ. Buna mâh-ı Siyam, mâh-ı Mukannaâ, mâh-ı KeÅ, mâh-ı NahÅeb denilirdi (KÄmûs-i Osmânîâden). Mâh-ı nev: 1. Yeni ay, hilâl: Mâh-ı nev sanma felekte göricek peykânını / Titredi Behrâm elinden düÅtü zerrin hançeri (Nefâîâden). Bî-misl bir hüsne mâliksin ki ey kaÅı hilâl / Birbirine gösterir çün mâh-ı nev âlem seni (…). 2. tasavvuf. Tarikata yeni intisap etmiÅ kimse, müptedî derviÅ. Mâh-ı sıyam (rûze): Oruç ayı, ramazan: Å?u soÄuk günde bir pâre ısındırdı bizi / Bugün evvel eriÅip geldi hele mâh-ı sıyam (Nedîmâden). Ãsâr-ı kudûmuyle heman mâh-ı siyâmın / Gam gitti gelip Åevk u mahabbet dil-i zâra (Manastırlı Nâilîâden). Mâh-ı Åeb-ârâ (Åeb-efruz): Geceyi süsleyen, aydınlatan ay gibi güzel. Mâh-ı tâban: Yüzü ay gibi parlayan, ay gibi parlak yüzlü: Alırdı hâleyi âguÅa mâh-ı tâbânı (Nâilî). Mümkün mü denilmek meh-i tâbân gibi geçtin (Muallim Nâci).
- Mâhâne i. (Fars. -Äne ekiyle) Aylık olarak ödenen ücret, maaÅ, mÄhiyâne, mÄhyâne.
- Mah-be-mah birl .zf. (Fars. be- ekiyle) Aydan aya.
- Mah-cebin â Meh-cebin birl. sıf. (Ar. Cebin âalınâ ile) Açık alınlı, alnı açık, temiz: Talâatı meymûn idi vü meh-cebin / Hırmen-i hüsnünde Yûsuf hûÅe-çin (Süleyman Ãelebi). Gönlümü aldı yine bir meh-cebin (Enderunlu Vâsıf).
- Mah-cemal â Meh-cemal birl. sıf. (Ar. cemÄl âyüz güzelliÄiâ ile) 1. Ay gibi güzel yüz: Kan aÄlar visâle ereyim deyû / Tomurcuk gülleri dereyim deyü / Bir mah-cemâlin göreyim deyü / Kaldı baka baka hasret gözlerim (Erzurumlu Emrah). Merhamet buyurunuz! Bir kere Åu mah-cemâlinizi göreyim (Fâik ReÅat). 2. Yüzü ay gibi güzel olan (kimse): Ãlem-i hüsn içre düÅse pertevin ey meh-cemâl / Å?uâle-i mihr-i cünûn eylerdi Leylââdan zuhûr (Leskofçalı GÄlib).
- Mah-çehre birl. sıf. (Fars. çehre âyüzâ ile) Ay yüzlü, güzel yüzlü.
- Mâhiyan i. (mÄhâın kural dıÅı çoÄulu) Aylar.
- Mah-izar âMeh-izar birl.sıf. (Ar.âizÄrâ âyanakâ ile) Ay yanaklı (güzel). Olmaz mı Åu âle-riz-i safâ bezm-i iÅrete / Sâki-î meh-izâr ne âlemdedir aceb (Hersekli Ãrif Hikmet).
- Mah-likÄ birl.sıf. ve i. (Ar. likÄ âyüz, çehreâ ile) Ay yüzlü, güzel (kadın), mehlikÄ.
- Mah-nijad âMeh-nijad birl.sıf. (Fars. nijÄd âtabiat, yaratılıÅâ ile) Ay tabiatlı, ay yaratılıÅlı: Gülmek sana yaraÅır eyâ hûr-i meh-nijâd / Kim güldüÄünce gül gibi hüsnün olur ziyâd (Necâti Bey).
- Mah-perest â Meh-perest birl.sıf. (Fars. perest âtapanâ ile) Bir güzele taparcasına âÅık olan
- Mah-peyker â Meh-peyker birl.sıf. ve i. (Fars. peyker âyüzâ ile) Yüzü ay gibi parlak ve güzel olan, ay yüzlü: Bulunmaz ol Åeh-i hûban gibi âlemde bir dilber / Melek-manzar levend-i nükte-perver rind-i meh-peyker (Ãsküdarlı Hakkı Beyâden). Subhumdu benim o mâh-peyker / Å?âmım da bu subh ile münevver (Abdülhak Hâmitâten).
- Mah-ruh birl.sıf. (Fars. ruh âyanakâ ile) YanaÄı, yüzü ay gibi parlak ve güzel olan.
- Mah-ruhsar birl.sıf. (Fars. ruhsar âyüzâ ile) Yüzü ay gibi parlak ve güzel olan.
- Mah-sûret âMeh sûret birl.sıf. (Ar. sûret âbiçimâ ile) GörünüÅü aya benzeyen, ay görünüÅlü: Bir bölük dahi kavim geldi vü tîz / Aluban gittiler ol meh-sûreti (Süleyman Ãelebi).
- Mah-var âMeh-var tür. sıf. (Fars. âvâr âgibiâ ile) Ay gibi, güzel.
- Mah-vâre â Meh-vâre tür. i. (Fars. âvâre ekiyle) Aylık, maaÅ, mâhiyâne.