KAHVE

KAHVE

KAHVE i. (Ar. kahve “içecek şey, şarap”) [Kelime Türkçe’den Avrupa dillerine de geçmiştir]

  1. Kök boyasıgillerden bir sıcak iklim ağacı. Coffea arabica.
  2. Bu ağacın meyvesinin aynı isimdeki çekirdeği.
  3. Bu çekirdeklerin kavrulup öğütülmesi veya dövülmesiyle elde edilen toz hâlindeki madde.
  4. Bu maddeden sıcak suda pişirilen içecek: Kahvelerim pişti gel / Köpükleri taştı gel / İyi günün dostları / Kötü günüm geçti gel (Mâni). Oturdum, bir kahve içtim (Orhan Veli Kanık). Misâfire kahve ikrâmı da muhtelif devirlere göre tarz ve şekil değiştirmiş âdetlerden biriydi ().
  5. kısaltma yoluyle. Kahve, çay vb. şeyler içilen ve oturulup sohbet edilen dükkân, kahvehâne, kafe: Câmiin kaşrısındaki kahveye oturduk (Ömer Seyfeddin). Uğradığımız ikinci köyün pınarlı kahvesinde bizi telâşlı bir kalabalık durdurdu (Refik Halid Karay). Yalnız Niyâzi oturuyor kahvede ( Orhan Veli Kanık).

Kahve Çekirdeği

* Kahve çekirdeği: Kahve ağacının öğütülüp içilen meyvesi. Kahve çekmek: Kavrulmuş kahveyi el değirmeninde öğüterek toz hâline getirmek. Kahve değirmeni: Kavrulmuş kahve çekirdeklerini toz hâline getiren, el veya cereyanla işleyen âlet: En göz alacak yerde sarı pirinçten bir kahve değirmeni (Ahmet Hamdi Tanpınar).

Kahve dolabı: Ateş üzerinde uzun sapı etrâfında çevrilerek ucundaki hazne gib kısma konan kahvenin kavrulmasını sağlayan âlet: Kahve dolabı mangalın üstüne yerleştirilip yavaş yavaş döndürülmeye başlayınca ağalar da birer ikişer mangalın başına toplanarak yârenliğe koyulurlardı (Sâmiha Ayverdi).

Kahve dövmek: Dibek içindeki kavrulmuş kahveyi tokmakla döverek toz hâline getirmek.

Kahve dövücünün hık (hınk) deyicisi: Yapılan işe yardım eder görünüp aslında sâdece yardakçılık eden kimse, havan dövücüsünün hınk deyicisi.

Kahve kaşığı: Kahve karıştırılan küçük kaşık.

Özcan Ergiydiren kahve içerken.

Kahve nakîbi: Tekkelerde kahve pişiren derviş.

Kahve ocağı: Gidip geleni çok olan büyük yerlerde kahve pişirilen yer: Yalnız şu beyit kaldı / Kahve ocağında, el yazısıyle / “Ölüm Allah’ın emri / Ayrılık olmasaydı” (Orhan Veli Kanık).

Kahve parası: Ufak bahşiş, çay parası.

Kahve peykesinden âleme nizam vermek: Kahvehânede yan gelip oturarak lâfla dünyâyı düzeltmeye uğraşmak.

Kahve tütün, keyifler (oldu) bütün: Kahve bir de sigara olursa keyif tamam olur.

KAHVECÄ° i.

  1. Çekilmiş veya çekirdek kahve satan kimse.
  2. Kahve işleten veya kahve pişirip satan kimse: Fakat ihtiyar kahvecinin çok zarif bir hareketi onları olduğu yerde kesti (Ahmet Hamdi Tanpınar). Vapur Kandilli’ye yaklaşırken kahveci geldi (Yusuf Ziya Ortaç). Selâmün aleyküm kahveci dayı (Orhan Veli Kanık).
  3. Eskiden konaklarda kahve pişirip misâfirlere ikram etmekle görevli kimse.

* Kahveci usta: Sarayın harem dâiresinde kahve işleriyle görevli kalfa.

KAHVECÄ°BAÅ?I birl. i.

  1. târih. Osmanlı sarayında pâdişâha kahvesini takdim eden, merâsim günlerinde ağalar vâsıtasıyle sadrâzama, vezirlere ve ileri gelenlere kahve ikrâmında bulunan, çok kıymetli altın ve mücevherli kahve takımlarını korumakla görevli kimse [Ayrıca mâbeyincilik de yapan kahvecibaşı pâdişahla yakın münâsebeti olduğu için sarayın mûteber kimselerindendi].
  2. Vezir konaklarındaki iç ağalarından biri: Konaktaki diğer memûrin meyânında vekilharç, anahtar ağası (…) peşkir ağası, kahvecibaşı gedik sâhibi idiler (Refik Ahmet).

KAHVECÄ°BAÅ?ILIK birl. i.

  1. Kahvecibaşının işi ve unvânı.
  2. Sarayda bâzı yetenekli has odalılara verilen mansıp: Kahvecibaşılık mansıbı saltanatın ilgāsına kadar devam etmiştir. (Mehmet Z. Pakalın).

KAHVECÄ°LÄ°K i.

  1. Çekirdek veya çekilmiş kahve satma işi, kahve ticâreti.
  2. Kahvehâne işletme işi.

KAHVEDAN i. (Ar. kahve ve Fars. –dān ekiyle kahve-dān) Çekilmiş kahve konan kap, kahve kutusu.

KAHVEHÂNE i. (Ar. kahve ve Fars. hāne “ev, yer” ile kahve-hāne) Para ile kahve, çay vb. şeyler içilen ve oturulup konuşulan, vakit geçirilen dükkân, kahve: Esrarkeşlerden biri keyfi hgâliyle karısının hırkasını, hotozunu giyerek kahvehâneye çıkmış (Fâik Reşat). Madrid’de kahvehâneyi gördüm ki havradır / Bir yerdeyiz ki söz denilen şey palavradır (Yahya Kemal Beyatlı).

KAHVERENGÄ° birl. i. (< kahve reng+)

  1. Kavrulmuş kahvenin rengi: “Kahverengini severim.”
  2. sıf. Bu renkte olan: “Kahverengi kumaş.” Kahverengi kalın bezden perdesi yarım açıktı (Ömer Seyfeddin).
Kalıcı bağlantı

Related Posts

Yorum yapın

YORUMU GÖNDER