Tembellere Kitap
Bu ara ne kadar çalıştığımı biliyorsunuz. Neredeyse hiç kitap okumaya da fırsatım olmuyor. Tabi bu da zaman içinde kullandığım kelimeleri, yazılarımı, hatta konuşmalarımı olumsuz yönde etkiliyor.
Geçtiğimiz hafta gittiğim Turkcell Akademi kapsamında düzenlenen bir toplantıda soru sormaya karar verdiğimde başıma gelenler de kitaplarla aramı düzeltmem gerektiğinin son kanıtıydı. Akşam kahkahalar içerisinde çalışmaktan Türkçe konuşmayı unuttuğumu eşime anlatırken bana şaşkınlıklar içerisinde bakıyordu.
Eşimle sohbetimizi biraz daha ilerletip neden kitap okuyamadığımı irdeledik. Önümüze bir kaç sebep çıktı. Eskiden işe giderken serviste kitap okurdum. Şimdi mesafe kısaldığından ve bazen arabayı ben kullandığımdan bu zaman elimden alınmış oldu. Ofisten daha geç saatlerde çıktığım için, çoğunlukla yemek bile yiyemeden uyuyup kalıyorum. Dolayısı ile yatmadan önce yaptığım okuma seansları da uçup gitmiş oldu. Haftasonları ise haftaiçi yetişemediğim birçok şeye yetişmekten bir türlü fırsat bulamadığımdan şikayet ettiğimin farkına vardım. Ve son olarak – ki en ilginci- o kadar uzun süren karışık projelerle uğraşıyorum ki daha basit, çabucak biten şeyler yapmak istiyorum. Maalesef kitaplar çabucak biten şeyler sınıfında değiller.
Bu konuşmalardan bir kaç gün sonra eşim ‘sana çok beğeneceğin, elinden düşüremeyeceğin bir hediye aldım’ diyerek paketi uzattı. Açtığımda National Geographic’in yeni çıkan komik isimli kitabını gördüm: ‘Bilgi Tembeline Hazırlop Cevaplar – Merak Böceğinin Elkitabı’ Merak böceği ifadesini gördüğünde aklına ilk gelen şey ben olmuşum. Güldüm. Haklıydı. Genelde günlerimiz benim ardı arkası kesilmeyen sorularımla geçiyor. ‘Acaba ilk kaşığı kim kullanmış?’ ‘Kimin aklına bu telleri uç uca bağlayıp devre kurmak gelmiş?’ ‘Neden merdiven altından geçmek uğursuzluk sayılıyor?’ Ayrıca tek sayfalık makaleciklerden oluştuğu, devamlılığı olmadığı için rahat rahat okur, bir işi bitirmiş olmanın da keyfine varırmışım.
Gerçekten de haklı çıktı. Bulduğum her boşlukta, yemek hazırlarken, pijamalarımı giyerken açtığım rastgele sayfadan komik komik konular hakkında çok ilginç şeyler öğreniyorum. Okumanın da keyfi ayrı canım.
İşte kitaptan bir bölüm:
Patlamış Mısır
Kaynağı ABD
‘Patlamış mısırın tarihi yaklaşık 1810’a uzanır.
Patlamış mısır hem ucuz ve yararlı hem de düşük kalorili ve çok yönlü doğal üründür. Ancak mısır, yani İngilizcedeki ‘corn’ sözcüğü ilk başlarda, bugünkünden farklı bir anlama geliyordu. Corn sözünün eski İngilizcedeki anlamı ‘yerel tahıl’dı.
Bu terim İngiltere’de buğdaya, İskoçya ve İrlanda’da ise yulafa karşılık geliyor olmalıydı. New York’taki Avrupalı yerleşimciler, orada bulunan yaygın tahıla ‘corn’ diyorlardı. Ama o tahılın doğru adı ‘maize’ (darı) idi.
Darı, Amerika kıtasında binlerce yıldır yetiştirilir ve 2500 yıldır da patlatılır. Bu arada bir not: En eski patlatılmış mısır başakları New Mexico’da keşfedilmiştir.
Yoğun endosperm tabakası ile kabuk arasında sıkışmış su ve yağ ısı ile birlikte kaynadığı zaman mısır taneleri patlar.
Basınç nemi endospermin içine doğru ittirir ve dış kabuk çatlar.
İlk kolonistler dahil pek çok kişi patlamış mısırı kahvaltıda, bazen üstüne süt dökerek tatlandırıp yerdi.
…
Patlamış mısır ABD’de 1920’lerde sinemaseverlerle birlikte rağbet görmeye başlamıştır ve sonuçta, patlamış mısırın kayda değer bir bölümü de sinemalarda tüketilir.
Günümüz Amerikalıları için (bizim için de) nostaljik patlamış mısır yöntemlerinden biri Jiffy Pop’dur: Bu üstü alüminyum folyo ile kaplı, saplı bir tavadır ve yanan ocağın üstünde salladığınızda alüminyum folyo patlayan mısırlar yüzünden mantar görümüne bürünür.
Ilginc bir kitapmis.Elime gecerse okumak isterim.Misirin hikayesi de ilginc.Karadenizli bir arkadasim memleketten misir yarmasi getirmisti.Corbasi da olur ekmegi de.Ögrenmenin sonu yok sevgiler…