Sıcak Günde Sıcak Kaçamak
Günler sıcak hem de çok sıcak geçiyor. Daha önce çalıştığım yerlerden birisinde yapılan iş nedeniyle sıcaklık 60-70 dereceyi geçerdi. Nefes almanın imkanı olmazdı. Zaten o bölgelere girilmezdi. Fakat bu alan binanın kışın sıcak yazın çok sıcak olmasına yeterdi. O zamanlardan gelen bir alışkanlık olsa gerek vücudum sıcakla barışıktır. İstanbul’da bana bile sıcak gelen günler yaşanıyor. Ve bu sıcaklarda ben dışarıda ya ev arıyorum ya da iş görüşmelerine koşturuyorum.
Gidişler genellikle keyifli oluyor. Çengelköy-Eminönü vapurunun (çoğunlukla motora döndüğü saatte biniyorum) üst katında önce Beylerbeyi’ne, sonra Kuzguncuk’a uğruyoruz. Ben genelde Beşiktaş’ta iniyorum. Sonra da ver elini ikinci durak…
Dün ikinci durağım Maslak’tı. İşim beklediğimden uzun sürdüğü için öğleden sonrayı da orada geçirmek durumunda kaldım. Fırsat bu fırsattır diyerek öğle saatinde kendimi Emirgan’a attım. Yahya Kemal‘in en sevdiği yer olan Çınaraltı’nda tost ve ayran ile Boğaz serinliğinde kulağımda Pink Martini bir saat oturdum. Çevredekileri, Boğaz’ı ve İstanbul’u seyrettim.
Tam düşüncelere dalmışken, ben ve benden başka tavla oynayan yaşlı iki amcanın olduğu çay bahçesine bir çift geldi. Oranın sahibi olduğunu zannettiğim beyi sordular. Bey onları bir köşeye oturtup konuştu. Sonra da beraberce karar verdikleri “Ayvalık tostu”nu yaptırmak üzere içeri gitti. Az sonra tost, taze sıkılmış portakal suyu, bir tabak dolusu portakal ve limon masaya bırakıldı. Kız çantasından makinasını çıkartıp tabağı biraz düzenledikten sonra fotoğraflarını çekmeye başladı. İşte o andan itibaren benim daha çok ilgi alanıma girdiler. Ne lens kullanıyor, nasıl çekiyor, ne gibi düzenlemeler yapıyor dikkatle seyrettim. Bazı şeylere anlam veremedim. Mesela şemsiyenin altı dururken öğle güneşinin tam altında, o sert ışıkta neden çekim yaptığına… Öğrendim ki Sabah gazetesinin bir ekinde çıkacakmış.
Maslak’taki işim, seyrek olan Çengelköy vapurunu kaçırmama yetecek bir saatte son buldu. Üsküdar’a geçip otobüste sürünmek yerine serin bir yolculuğu ve sürpriz bir ziyareti tercih ederek Bake Shop‘a doğru yola düştüm.
Kapıdan “çayınız var mı” diyerek girsem de sıcak sohbetin yanına terleyerek kaybettiğim su ve tuzu geri almak için sodayı tercih ettim. Yarım saatliğine gittiğim Bake Shop’tan Ayşem ve Tütü’nün beni seslerini çıkarmadan dinlediğini fark ettiğim için 1,5 saat kadar geç ve 2 vapur daha kaçırdıktan sonra kalkabildim.
Uzun zamandır aradığım büyüklükte balık şeklindeki kurabiye kalıbımla beraber, Çengelköy vapurunun üst katında eve dönerken sıcak hem de çok sıcak bir günü daha geride bıraktığımı düşünüp, Boğaz’da balık olma hayalleri ile serinledim.
Devletşah, ev ve iş konusunu kısa zamanda en iyi şekilde halledebilirsin umarım.
Bu arada 1 ağustos süprizi nedir merakla bekliyorum 🙂 acaba videoblog la mi alakalı?
Bake shop ziyareti ne iyi olmuş. Ben de seni fotoğraf çekerken seyredip birşeyler öğrenebilmeyi çok istiyorum ama Devletşah. Yine tek kelimeyle harika bir fotoğraf.
Balıklı kurabiyeleri bekliyorum merakla tabi kurabiye yaparken kullanacaksan 😉
Sevgiler,
Çok keyifli bir yazı yazmışsın yine Devletşah. Ben böyle günlük yaşanmışlıkları kaleme aldığın yazılarını çok seviyorum.
Bu anlattıklarınla seni gözümün önüne getirdim birden: Sırtında çantan, kulağında kulaklıkların, pıtır pıtır gitmişsindir oradan oraya.
Bake Shop’takilere de konuşma fırsatı verdin arada bir di mi?:)))))
Özlemişim sana takılmayı:)
Sevgiler
İpek
Not: N’oluyormuş 1 Ağustosta?
Naileciğim;
İnşallah ev işi hallolur. Gerçi çok şükür rahatımız yerinde… Pek sıkılmıyoruz. Biraz da iş durumumuz belli olsun da ona göre yakın bir yer seçelim diyoruz…
Burçinciğim;
Bir mutfağım olsun o balıkla neler yapacağım neler… Kendisi şimdilik masa süsü olarak çalışıyor.
İpekciğim;
Üzerimde bu defa Japone bir elbise vardı. Ayağımda da tokyo… Çantamda fotoğraf makinası yerine topuklu ayakkabı. Ama kulaklarım dediğin gibi doluydu… Bu Bake Shop’taki arkadaşlar pek sessizler. Çıtları çıkmadı. Anlamadım neden konuşmadıklarını… Vakit mi bulamadılar acaba??
Siz yeterince çok yazmadığınız için ben çalışıyorum 1 Ağustosta… MAksat internette hareket olsun..
Yoksa BakeShop’da ders mi vereceksin bakalım 1 Ağustos’ta.Eğer evetse Ömer’in Edi’sinin selamı var dersin şeker.
Heeeey!
Almissin kalibini. Gule gule kullan canim 🙂
Ne güzel anlatmışsın 🙂
Bacım, anlattıkların karşısında bizim ağzımız açık kaldı. Bırak konuşmayı arada nefes aldığımızı bile unuttuk. Sen gittikten sonra zaten bir süre zarfında da kendimize gelemedik. O yüzden bu gelişini saymıyoruz ve tekrar bekliyoruz. Bu arada kamera’ya alındığını bilmem farkettin mi???
Sevgili Eda;
Bir daha gittiğimde selamını söylerim ya da zaten kızlar buradan okumuşlardır…
Işılcığım;
Nihayet buldum… Siz masa buldunuz mu?
Serin Mavi güzel şeyleri kötü anlatmak mümkün olmuyor ki..
Ayşem;
Ben zaten çok fotojenik bir insanım… Öyle kameralara çekilmeye falan da pek alışkınım… Nerede yayınlanacak demiştin? Geleceğim inşallah.. Yarın da Burcu’ya gideceğim… Bakayım hanginiz daha çok çalışıyor…
Sevgili Devletşah
“İçinizdeki gücü ne kadar çok kullanırsanız,o kadar çok gücü kendinize çekersiniz.”diye bir söz vardır.
O gün dükkanda anlatığın evlenme teklifi hikayen, binbir gece masallarını aratmayacak cinstendi.Üç saatin nasıl geçtiğini anlamadık.Suskunluğumuz ondandır.
Bizi teklif ve balayı hikayelerinin içine öylesine çektin ki ,dükkanda yaptığımız sayımdan sonra,yorgunluk kahvesi gibi geldin.Adeta masal diyarında hissettim kendimi(eminim ron ron da aynı şeyleri hissetmiştir).
Aslında biz uçan halının üzerinde keyif yapıyorduk.Alaaddin’in cini bizi aldı götürdü….
(gördüğün gibi biz aslında dükkanda değilmişiz)
Lütfen yine gel!
Sevgiyle kal…
Tütü