Sâmiha Ayverdi’nin İstanbul’u

Sâmiha Ayverdi’nin İstanbul’u

Bir kaç gündür terastan Boğaziçi’ni seyrederken epey zaman önce okuduğum Samiha Ayverdi’nin “Boğaziçi’nde Tarih” ve “Ä°stanbul Geceleri” kitaplarını düşünüyorum. Koliler içinde kitapları bulmaya çalıştım ama malesef muvaffak olamadım.

Özellikle Çengelköy hakkında ne yazmıştı hatırlamaya çalışıyordum. Onu hatırlayamadım ama bir kaç gün önce gittiğim Cihangir ile ilgili yazdıklarını hatırladım… O zaman okuduğum o bölümden ne kadar etkilendiğimi de. Düzenli olarak gün içinde bu iki kitabı düşünerek geçirdiğim günlerin sonunda Selim Ä°leri’nin aşağıdaki yazısı ile karşılaştım. Sizinle de paylaşayım istedim.

Samiha Ayverdi

Sâmiha Ayverdi’nin İstanbul’u

Yazan: Selim Ä°leri

Sâmiha Ayverdi’den söz açarken, tarih, anı, roman yazarı mı diyeceğiz? Öyküler, düzyazı şiirler kaleme getirmiş. Mektuplar, makaleler, günü gününe tutulmuş konuşma, görüşme notları.

İstanbul Geceleri’nin bendeki baskısı 1971 tarihini taşıyor. Eserin ikinci baskısı. Ama ben, İstanbul Geceleri’ni, 1971’den epey sonra okudum. 1980’lerde Nezihe Araz salık vermişti.

Nihad Sami Banarlı, özlü giriş yazısında, “Hakikat şudur ki, bize bizi tanıtıp sevdirecek böyle kitaplara ihtiyacımız çoktur” diyor.

Bununla birlikte, İstanbul Geceleri soyundan eserlerin çokça yazılabileceği kanısında değilim. Tıpkı Boğaziçi’nde Tarih gibi. Bana sorarsanız, Boğaziçi’nde Tarih; hangi çapta ve değerde olursa olsun, bir ‘benzer’i ancak ‘taklit’ olacak kitaplardan. Bütünüyle yaratıcı, kişisel bir duyuşun, düşünüşün verimi. Tıpkı İstanbul Geceleri gibi.

Ä°stanbul Geceleri, Samiha Ayverdi

Sâmiha Ayverdi’den söz açarken, tarih, anı, roman yazarı mı diyeceğiz? Öyküler, düzyazı şiirler kaleme getirmiş. Mektuplar, makaleler, günü gününe tutulmuş konuşma, görüşme notları.

İbrahim Efendi Konağı roman mı, monografi mi? Karar vermek güç. Ayverdi’nin eserlerinin hepsinde tarih, roman ve anı iç içe. Deneme yazdığında bile. Sonra gönül eğitiminin köklü izleri. Yazarlık yaşamı boyunca süren ‘yerlilik’ arayışı, tutkusu.

Eserlerinde, çağdaşlarından hayli farklı bir tutumu seçerek, dinin, inancın geniş yelpazesine eğildi. Bir yandan da bağnazlığa ödünsüzce karşı çıktı. Yolcu Nereye Gidiyorsun? (1944), Mesihpaşa İmamı (1948) gibi romanları, on dokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla geçişte, Müslüman Türk insanının duyarlıkları, ruh sarsıntıları, endişeleriyle yüklüdür.

Yolcu Nereye Gidiyorsun?, İkinci Meşrutiyet döneminde İstanbul yaşamasına yer veriyordu. Ortaoyununu, meddahı Ayverdi’den okursanız, farklı yaklaşımı saptarsınız: Hep bir son nokta, hep yitip gidiş. Bu romanda, Tanburî Cemil Bey’in ney taksimlerine ayrılmış sayfalar, eski musikiyi bilmeyenleri bile etkiliyor.

Romanların moda çağları, modaları, hatta moda kişileri vardır. Mesihpaşa İmamı’nın kaleme getirildiği dönemde, bir imamı roman kişisi yapmak enikonu şaşırtıcı bir girişimdi. Hem moda dışı, hem baskın anlayıştan uzak.

Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde Sâmiha Ayverdi’yi şöyle yorumluyor: “Heyecanını aile ve toplum geleneklerinden alan, hayat olaylarını çokluk din ve tasavvuf açısından değerlendiren romanlarıyla sanatına bir özellik sağladı.”

Bu özelliği, yazarın bildiği yolda inatla tek başına gidişi, bazı kesimlere onu biraz geç ulaştırdı. Hele, yüksek edebî değerinin örtük kalmasına yol açtı diyebilirim.

Eserini geç okuyanlardan biriyim. Bunu şunun için söylüyorum: Edebî eserleri, sağ ya da sol dünya görüşlerinin tırpanlayışlarıyla değerlendirmek, bizde eski hastalıktı. Ve Türkiye’ye çok vakit kaybettirdi. Hastalık artık iyileşti mi, bilmiyorum…

Sâmiha Ayverdi, Müslüman Türk dünyasını ayrıntı zenginlikleriyle işledi. Zaman zaman söyleşi havasında, zaman zaman gerçekten şiirli bir anlatımla örülmüş bu eserler, çağdaş edebiyatımızın alabildiğine özgün, seçkin örnekleri arasında.

Edebî ve Mânevî Dünyası İçinde Fatih, İstanbul’un Bizans’tan Osmanlı’ya geçişinin bir panoramasıdır. Yazar, eserinde, dinî kaynaklardan, yüzyılların imbiğinden süzülmüş -fakat unutulmamış- efsanelerden, günümüz okurunun ulaşamadığı eski tarihlerden yola çıkarak, esinlenerek, Fatih’in portresini çiziyordu. Okurken, İstanbul’un Bizans’tan gitgide uzaklaşmasına, İstanbul’a yeni bir kimlik kazandıran Osmanlı dünyasına tanıklık ediyorduk. Ne var ki, Ayverdi, Bizans’ı bir çırpıda silip atmıyor, hamasetten yardım ummuyor; teslim olmayan son imparatoru gülünç düşürmeye gönül indirmiyordu.

Boğaziçi'nde Tarih, Samiha Ayverdi

Aynı serinkanlı yaklaşımla; Boğaziçi’nde Tarih, Boğaziçi’nin semt semt, köy köy gezintisi, bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu tarihi içinde zamana, ama daha çok, ‘İstanbul’da zaman’a yolculuktur.

Yazar, yüzyılların tarihî olaylarına, yaşantılarına, sanatına, kültürüne, gelenek ve göreneğine; çocukluğu, gençliği boyunca yakından gözlediği Boğaziçi’ni katıştırarak, bir kez daha vurgulamak gerekirse, benzeri olamayacak bir eser armağan etmiştir. Böylece Boğaziçi’nde Tarih, imparatorluğun yükseliş, duraklayış, çöküş günlerini Boğaziçi’nde yaşatır.

Abdülhak Å?inasi Hisar’ın olağanüstü güzellikteki Boğaziçi Mehtapları’nda, zaman, anlatıcının yaşantısıyla sınırlıdır. Boğaziçi’nde Tarih ise, tarihin zamanında âdeta kaybolmak istemiş bir anlatıcıya işaret eder. Bu, hayli geniş zamanın eşliğinde, Osmanlı-Türk kültürünün nitelikleri, uygarlığımızın üzerinde henüz pek durulmamış birçok özelliği eserin başlıca değerlendiriş kıstasıdır. Kaybolana, terk edilene yas şarkısı değildir Boğaziçi’nde Tarih. Tam tersine, feda edişlerin kaygısıyla yüklüdür.

Boğaziçi’nin semt semt peyzajlarını çizen yazar, İstanbul’un özel bir yöresiyle bütün şehri dile getirme olanağına kavuşmuş gibidir. Özetle, Boğaziçi’nde Tarih, İstanbul’u yalnızca bir payitaht olarak saptamaz. Bu şehir, doğrudan doğruya, imparatorluğun çekirdeği, atardamarıdır.

Ayverdi’nin bakış açısıyla, Boğaziçi’ni yıllarca ayakta tutan “vakıf müessesesi”, Osmanlı-Türk uygarlığının evrensel uygarlığa bir katkısı, imparatorluğu ayakta tutmuş büyük bir güçtür.

Aynı şekilde, inançlardan geleneklere, yaşama biçiminden sanat kollarına, İstanbul’un dünyasını sürüp giden, kesintiye uğramayan bir çizgide görmüş Sâmiha Ayverdi, kültürümüzün, yenilikler, Batılılaşma, yenilik hareketleri karşısında yozlaştığı, çöktüğü kanısına varıyordu. Toplu eserinin birçok sayfasında. Belirtmek isterim ki, yeniliklere, Batılılaşma’ya karşı bu mesafeli bakış, hatta ‘yeni zaman’ı görmezden geliş, yok sayış beni hep düşündürttü. Bu tutum ve tercihle bağdaşmama imkân yok. Öte yandan, yazarın tutarlılığına, düşüncesinden ödün vermeyişine saygımı özellikle söylemek istiyorum.

Daha İstanbul Geceleri’nde, yazar, İstanbul’un çehresini değiştiren etkenler arasında, Batılılaşma’yı ve yenilikçiliği gördüğünü açıkça kaleme getirmiş. İstanbul Geceleri’nde bazı semtler, özellikle alafrangaya kucak açmış semtler gönle uzak tutulmuş:

“Nereye gideyim? Bir lâmelif çizip Adalar’a mı, yoksa Kadıköyü’nden Pendik’e kadar boydan boya gerilen Marmara kıyılarına mı? Belki ne oraya ne buraya…

Zira ömrümüz boyunca âşinalık etmeye mecbur olduğumuz halde, muhabbet ve samimiyet kuramadığımız kimseler gibi bazı semtler için de, böylece bir yakınlık ve hasret duymayız.”

İşte Adalar, Ayverdi için, “yakınlık ve hasret” duyulmayan yerlerdendir: “Bugün tertemiz yolları, süslü birer oyuncak gibi, çiçekli bahçeler arasına oturtulmuş köşkleri, ta sahilden tepelere kadar tırmanan çamları ile İstanbullu’nun ileri ve gözde bir sayfiye yeri olan Adalar, ne çare ki fetihten bu tarafa olan tarih boyunca, şehre yerli bir çeşni ile katılamamış, liyme liyme olmuş Bizans kitabının bir köşeye sıkışıp kalan tek sahifesi gibi, metninin çizgilerini muhafazada yakın zamana kadar inat etmiştir.”

Buna karşılık, geleneğin korunduğu, törel dünyanın henüz büsbütün göçmemiş, yıkılmamış olduğu öteki semtlere, meselâ şehrin İstanbul yakasındaki semtlerine şiirin, sevgi ve şefkatin diliyle yaklaşılmıştır. O kadar ki, İstanbul Geceleri’ndeki “Tavukpazarı”, sırf bu sebeple hoş görülür ve yazara en anlayışlı, hoşgörülü sayfalarından bazılarını yazdırtır.

Düşüncelerin, duyuşların, inançların tıpatıp benzeşmesini totaliter rejimler emreder. Dil, anlatım ustası Sâmiha Ayverdi’nin eserine yarın daha ‘nesnel’ yaklaşılacak.

Roman, anı, monografi, yaşamöyküsü, yorum ve gözlem karışımı, bence yepyeni, enikonu ‘yenilikçi’ bir tarzda yazılmış İbrahim Efendi Konağı, Sâmiha Ayverdi’nin yaşadığı günden, yaşadığı İstanbul’dan artık büsbütün kopuşunu belgeler. Bu eserde, biri dünya işlerine fevkalâde bağlı, diğeri huzur arayışı içindeki iki erkek kardeşi kıyaslayan yazar, yirminci yüzyılın başına geri dönüyor; yakın gelecekte öncesiz sonrasız kaybolacak, göçecek ‘konak hayatı’nın, dolayısıyla İstanbul’un yaşama biçimlerinden birinin yazıya geçmesine yol alıyor. Dahası; anlatımından sözcük seçimine, güçlü bir edebî eser olan İbrahim Efendi Konağı, geçmişte kalan uygarlığı saptamak ve tasvir etmekle yetinmiyor, bu uygarlığın günümüzdeki sarsıntılara da bir çözüm olabileceğini ileri sürüyor…

Ayverdi, ilk baskısı üç cilt halinde yayımlanmış Türk Tarihinde Osmanlı Asırları’nda, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu, yükselişini ve çöküşünü yorumlarken, İstanbul’a sık sık atıfta bulunur, şehrin tarihî çizelgesini çıkartır. II. Abdülhamid’i tahttan indiren İttihat ve Terakki’yle birlikte büyük yıkılışın gelip çattığı görüşündeki yazar; İstanbul’u gerek mimarîsi, doğal görünümü, gerekse şehircilik anlayışı açılarından, imparatorluğun yükseliş dönemlerinde önemli bir başkent sayıyor. İttihat ve Terakki’yle birlikte İstanbul’un niteliksizleştiği kanısına varıyor.

Gerek bu eserinde, gerekse Boğaziçi’nde Tarih’te, Sâmiha Ayverdi’nin, padişahlar konusundaki bazı yaygın iddialara, yargılayışlara kayıtsız kalışını anmadan geçemeyeceğim. Osmanlı tarihini günümüze çok sıcak dille yansıtmış, eserinden her zaman yararlanılacak Reşat Ekrem Koçu, bazı konularda, insanın macerasında, zaman zaman, yargılayıcı bir tavır sergilemişken; Ayverdi ‘ifşaat’tan uzak durmayı tercih etmiştir. Koçu’nun ve Ayverdi’nin IV. Murad’a ayrılmış sayfalarını art arda okuyun; ‘humaine’ olanla olmayanı hemen hissedersiniz.

Düşüncelerin, duyuşların, inançların tıpatıp benzeşmesini totaliter rejimler emreder. Dil, anlatım ustası Sâmiha Ayverdi’nin eserine yarın daha ‘nesnel’ yaklaşılacak.

Kalıcı bağlantı

Related Posts

12 Responses to Sâmiha Ayverdi’nin İstanbul’u
  • EDA SUNER

    Ne kadar güzel ve detaylı anlatmışsın canım. Önerin için sağol bende bu aralar ne okusam diyordum.

  • Gül Nur

    Sayende önümüze gelen, değerli yazar Selim İleri’nin bu yazısıyla, bir diğer değerli yazar hakkında az çok bir fikir sahibi olmuş olduk Devletşahcım.. Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’nin kendine özgü düşünce ve yaklaşımlarını kendime çok yakın buldum doğrusu.. Her iki kitabını da alıp okumak isterim.

  • Å?ahika

    Çok güzel bir yazı, bizlerler paylaştığın için teşekkürler Devletşah ablacığım.
    Özellikle yazarın İbrahim Efendi Konağı kitabı okumak istediklerim arasında.

  • Melike

    Ne kadar enteresandır ki, ben de evvelki gün Boğazçi’nde Tarih’i elime aldım, evirdim, çevirdim. Bir-iki bölümüne göz attım… Å?u aralar okumak için bir kenara ayırdım… Ä°Stanbul üzerine yazılmış en güzel eserlerden biri olsa gerek. Ä°stanbul’u tanıyarak sevmek için, hem Ä°stanbullulara hem de Ä°stanbul dışından olanlara tavsiye olunur, hakikaten…

  • nursen

    İbrahim Efendi Konağını çok beğenmiştim ben de yıllar önce okuğumda bak şimdi yeniden okuyasım geldi.

  • Kardelen

    Ben de gecen gun bu yaziya rastladigimda acaba Devletsah okumus mudur gondersem mi diye dusunmustum. Istanbul’dan uzakta bu kitaplarla Istanbul’u dusunmek insana huzun veriyor.

    Samiha Ayverdi boslugu her zaman hissedilen ve yeri doldurulmasi zor bir degerimiz. Paylasimin icin tesekkurler.

  • Å?ener Başer

    Yorum yazmak için yorum yazıyorum.İşlediğiniz isim sebebi ile bende yorumcular içine katılayım istedim.Yukarıdaki kitapların çoğunu okudum.Her bir kitap zevkle okunabilecek kitaplar arasındadır.Yazıyı uzun yazmak düşüncesinde olmamam sebebi ile kısa tutacağım.Umarım ileride benzer konularda yine karşılaşırız.İleride yine katılabileceğimiz hususlarda yine yorumlar yaperız.Görüşmek dileği ile.

  • sevalyardim

    Merhabalar Devletşah,
    Selim Ä°leri’nin yer verdiğin yazısını ben de okumuştum. Senin sitende de görünce çok memnun oldum. Ben de şunu ilave etmek isterim. Ä°stanbul’da yazarın yaşadığı semt olan Fatih’te onun adını taşıyan bir okul var: Sâmiha Ayverdi Anadolu Lisesi. Ben bu okulda edebiyat öğretmeniyim. Böylesine öemli bir ismin adını taşıyan bir okulda çalışmaktan da mutluluk duyuyorum. Sitende Sâmiha Ayverdi’ye daha sık yer vermeni rica ediyorum. Mesela zaman zaman bazı yazılarını yayınlayabilirsin. Ben herkesin ilgisini çekeceğine inanıyorum. Å?imdiden teşekkürler.

  • zekiye özdemir

    samiha ayverdinin kitabını erkek kardeşim kitap fuarından almış, ondan alıp okumuştum. sonrasında 14-15 tane kitabını aldım ve 5-6 sını da okudum. hepsi birbirinden güzel. hastanede serviste ratibe isimli kitabımı gören cumhuriyetin ilk kadın yazarlarından nezihe meriç beni çok merak ve takdir etmiş. zaten o zaman çok iyi birşey yaptığımı anlayıp bu kadar kitabını almıştım. ben genelde bezatıttan sultanahmete giderken sağda kalan ve bir müze ile (bir yazar adını taşıyan müze) aynı bahçeyi paylaşan kitapçıdan almıştım. hem kitaplar çok uygun hem de kitapçı başka kitaplar da tavsiye ediyor. hatta o adam sayesinde kubbealtının çıkardığı sözlüğü de almıştım.

  • t.mac_boy

    selam. samiha ayverdiyi bende çok severim ama keşke onun adına açılan okulu daha iyi seçselerdi çünkü bu okul tam bir felaket…

  • gözde

    valla zekanıza hayran kaldım

Yorum yapın

YORUMU GÖNDER