Kırmızı, Pembe, Mor, Sarı, Yeşil
Rengarenk bir pazar geçirdik.
Yalova’da bir hafta sürecek bir çiçek fuarı olduğunu duymuştuk. Pazar günü havanın da güzelliğini fırsat bilerek kalkıp gittik. Çok da eğlendik.
Yalova’ya vardığımızda öğle saatleriydi. Her zamanki gibi iskeledeki Ünsal Balıkçısında nefis yemeğimizi yedik. Bu defa tatlıya yer kalsın diye çok az aperatif yedim. İyiki de öyle yapmışım. O nefis havuçlu helvanın tadı halâ damağımda. Artık ahbap olduğumuz balıkçı tarifini bizden saklamadı. İlk balık yemeğinin ardından tarif sizlerle olacak merak etmeyin.
Midemizi şenlendiren bu ziyafetin ardından gözlerimizi ve burnumuzu şenledirecek olan fuara doğru yola çıktık. Gerçi benim burnum pek şenlenecek durumda değildi. Bir iki gündür tıkalı olan burnuma boğaz ve kulak ağrısı Yalova sınırlarında eşlik etmeye başlamıştı.
Geçen sene bol bol çiçek fotoğrafı çektiğim TİGEM kapanmış, yerine fuar alanı yapılmış. Açıkçası üzüldüm. Çok güzel çiçekler, ağaçlar ve sera vardı. Ağaçlar duruyor durmasına da büyüsü bozulmuş.
Fuarın son günü olması nedeniyle giriş ücretsizmiş. Sevinsek mi üzülsek mi bilemedik. İçeride hıncahınç bir kalabalık vardı. Ve tabi ki bu kalabalık bütün standları talan etmişti. En büyük talan ise bedava çiçek aranjmanı verilen standda idi. o koridora girmek bile mümkün değildi. Daha önce gittiğimde kuş seslerini dinleyerek kendimden geçmiş, ayrılmak istememiştim. Bu defa kalabalığın ve hastalanıyor olmamın da verdiği sıkıntıyla kendimi dışarıya nasıl attığımı bilmiyorum.
İstediğim kadar çok fotoğraf çekemediğim için üzülmüştüm ki bir soru ile keyfim yerine geldi: "Karaca Arboretumunu gördünüz mü?"
Hemen Hayrettin Karaca’nın kurduğu arboretuma doğru yola koyulduk. Böyle dediğime bakmayın dört beş dakikalık mesafe. Hasta ve sabırsız olduğum için bana uzunmuş gibi geldi.
Kapısından girer girmez huzur, kuş sesleri ve güneş sarmaladı her tarafımızı. Az evvelki keşmekeş uzak ama çok uzakta kaldı. Biraz sonra rehberimiz ve beraberindeki küçük bir grupla gezimiz başladı. Herbir ağaç hakkında kısacık bilgiler verdi bize. Nerede, nasıl yetişirler. Türkiye’ye nasıl geldiler cinsinden. O kadar kısık sesle ve o kadar hızlı konuşuyordu ki söylediklerinin bir çoğunu anlamadım. Zaten ben fotoğraf çekmek için yerlerde papatyaların içinde yuvarlanmakla meşguldüm. O yüzden kırkbeş dakikanın nasıl geçtiğini de fark edemedim.
Çıkarken rehbere "Toprağa basmanın yasak, çimlerde yürümenin, yuvarlanmanın serbest olduğu bu yerde bana uygun iş var mı?" diye sordum. Cevabı küçük bir gülümseme oldu.
Evimize dönerken kulak ve boğaz ağrılarıma, polenlere karşı hassasiyetim nedeniyle iyice tıkanan burnuma ve çıkan ateşime rağmen mutlu ve huzurluydum.
Devletşah Merhaba, Fotoğrafların hepsi birbirinden güzel, tebrik ederim. Ayrıca geçmiş olsun, bende aynı problemi yaşıyorum her bahar, ama bu bahar çok daha iyiyim… Sana da sağlıklı ve bol gezmeli günler dilerim. 🙂
ya sen herÅeyi çok iyi bildiÄin gibi renk uyumunu da çok ii biliyosun bende de alıÅkanlık haline geldi maraÅ maraÅ yazıp yazıp duruyommmm neyse ben yine sölim K.MARAÅ?? BU MEVSÄ°MDE ÃOKKKKKK GÃZEL OLUYO NOLUR GELÄ°N HELE KALEMÄ°Z EN GÃZELÄ° GEZECEK ÃOK GÃZEL YERLERÄ° VAR SÄ°Z GELÄ°N
ben bu bir birinden güzel resimlere bakmakta biraz geciktim sanırım ama inanın çok harika kareler yakalamışsınız……..
ohhh yeşillikte yan gelip yat bakalım =)