NÂME
NÂME i. (Fars. nāme).
- Mektup: Sonra pâdişâhın nâmesini koynuna koyarak yola düzüldü (Ömer Seyfeddin). Hâfız Nûri koynundan bir meşin keşe içinde gizli, miftahlı nâmeler çıkarmıştı (Safiye Erol).
- Sevgiliye yazılan mektup, aşk mektubu: Ey nâme sen ol meh-likādan mı gelirsin / Ey hüdhüd-i ümmîd sabâdan mı gelirsin (Nâbî’den). Bu nâme o yâr-i câna gitsin / Bir âhtır âsumâna gitsin (Şeyh Gālib’den).
- Sonuna geldiği isme, o ismin belirttiği mânâya âit olan “yazı veya kitap” anlamı katarak Farsça usûlüyle birleşik isimler yapar: “Emirnâme.” “Kānunnâme.” “Seyahatnâme.” “�?artnâme.” “Vekâletnâme.”
Name okumak: Herkesin bildiği şeyleri tekrarlamak, gereksiz konuşmak: “Anlaşıldı, bana nâme okuma.” “Size ne söyledi? –Hiç, nâme okudu.”
Nâme-i hümâyun: Osmanlı pâdişahlarının yabancı ülkelerin krallarına, hanlarına ve Mekke şeriflerine yazdıkları mektup.
Nâme (Nâme-i hümâyun) defteri: Mekke şeriflerinden, yabancı hükümdarlardan, Kırım hanlarından Osmanlı pâdişahlarına ve vezirlerine gelen ve onlardan bunlara yazılan mektuplarla muâhedenâme, tasdiknâme, temessük ve ahitnâmelerin kaydedildiği defter.
Nâme-âver (-ber) birl. sıf. (Fars. āver “getiren” ve ber “götüren” ile) Mektup götüren getiren.
Nâme-nüvis birl. i. (Fars. nüvis “yazan” ile) Bâbıâlî’de nâme-i hümâyunları kaleme alan dîvan kâtibi.
Nâme-res birl. i. (Fars. res “eriştiren” ile)
- Mektup eriştiren, mektup götüren kimse: Ederdim anı yârime nâme-res (İzzet Molla).
- târih. Osmanlı Devleti’nde pâdişâhın tahta çıkışını ve vb. olayları haber vermek üzere yazılan mektupları yabancı ülkelere götüren elçi.