ŞERBET
ŞERBET i. (Ar. şurb “içmek”ten şerbet)
- Meyve özü, su ve şekerle yapılan tatlı içecek: Bî-haberler şerbet-i râhat bilirler bâdeni / Biz hakîm-i vaktiz anı dökmüşüz kan bilmişiz (Fuzûli). Gümüş bir tepsi içinde ahududu şerbeti getirdiler (Ahmet Haşim). Derviş çömezi bir gümüş tepside gümüş kupalarla şerbet getirdi (Kemal Tâhir).
- Bâzı katı maddelerin sulandırılmış şekli: “Gübre şerbeti.”
- Taş, çini, tuğla vb.nin aralıklarına akıtılmak için yapılmış sulu harç veya çimento.
- eski. Sıvı hâlinde ilâç, bilhassa müshil: Istılâhâtı sever ma’nâsız / Şerbet ü hukne yapar eczâsız (Nâbî’den).
Şerbet ezmek: Şerbet hazırlamak. Şerbet gibi: (Hava ve su için) Ne sıcak ne soğuk, tatlı, yumuşak ve güzel.
Şerbet şekeri: Özellikle lohusa şerbeti yapmakta kullanılan, baklava biçiminde veya yuvarlak kırmızı renkli şeker.
Şerbeter vermek: tasavvuf. Tarîkata intisap eden dervişe şeyhi tarafından okunup üflenerek şerbet içirilmek.
Şerbet-i şehâdeti içmek: Din ve îman uğruna ölmek: Veliyullâhın mübârek kemiklerini çiğnetmemek için şerbet-i şehâdeti içmeye ahd ü peyman eder (Reşat Nuri Güntekin’den)
ŞERBETÇİ i. Şerbet yapan veya satan kimse.
Şerbetçi gediği: eski. İçki satma imtiyâzı.
ŞERBETÇİLİK i. Şerbet yapma ve satma işi.
ŞERBETÇİ OTU birl. i. Ana yurdu Türkiye olan, rutûbetli ormanlarda ve çalılıklarda bol yetişen, kozalakları bira yapımında kullanılan, kan arındırıcı, ağrı dindirici, yatıştırıcı hassalara sâhip, tırmanıcı, sarılgan, sarımtırak yeşil çiçekli çok yıllık bitki. Humulus lupuluş.
ŞERBETHÂNE i. (Ar. şerbet ve Fars. hāne “ev, yer” ile şerbet-hāne)
- Şerbet yapılan, ikram edilen veya satılan yer.
- eski. Meyhâne: Bu şerbethâneler Balıkpazarı’nda (…) Beyoğlu’nda, Hasköy’de, Kadıköyü’nde bulunup her biri bir ustanın idâresi altında idi ki bunlara meyhâneci ustası denilir (Balıkhâne Nâzırı Ali Rızâ Bey’den).
ŞERBETLEMEK geçişli f. (şerbet-le-mek)
- Bir kimseyi yılan, zehirli böcek vb. sokmaması veya zehirinden zarar görmemesi için efsunlamak.
- Verimi arttırmak için bitkiye gübre şerbeti vermek.
ŞERBETLENMEK edilgen f. (şerbetle-n-mek) Şerbetlemek işi yapılmak: “Ona bir şey olmaz, o şerbetlenmiş.”
ŞERBETLİ sıf.
- Şerbeti olan, şerbet konmuş olan. sıf. ve i.
- Yılan, zehirli böcek vb.nin sokmasından zarar görmemesi için kendisine efsun yapılmış (kimse).
- mec. Başkalarının yapmaktan çekindiği şeyleri hiç çekinmeden yapan ve bundan bir zarar görmeyen (kimse): “O şerbetlidir, yalan yere yemin eder.”
Å?erbet Güle : National Geographic dergisinin afsanevi Afgan Kızı. Dünyanın en tanınan fotoÄrafının konu mankeni.
( DevletÅah Hanım benim karıÅabileceÄim bir Åey yazmadı diye iki gecedir uyuyamıyordum valla 🙂 )
Hiç şerbet tarifi göremedim..