Oyun Hamurunun Düşündürdükleri
Sûfî 14-15 aylık iken oyun hamuru ile tanıştı. Başlangıçta herşeyde olduğu gibi önce tadına baktı. Ondan önce ben bakmış ve katiyen yenmeyeceğine hükmetmiştim. Lakin çocuk milleti annelerini yalancı çıkarmaya bayılıyor. Bizimkisi de öyle yaptı. Hapur hupur oyun hamuru yiyordu. Hatta oyun hamurunun kutusunu elimde görünce ağzındaki emziği çıkartıp hazırlık yapıyordu. Yerse hamurları kaldıracağımı söyleyerek ve dediğimi yaprak bu huyundan bir kaç hafta içerisinde vazgeçirmeyi başardım.
Oyun hamuru ile ilgili ilk oyunlar genellikle yoğurma üzerine kurulu. Mıncıklayıp bırakmak, ufalamak… Renkleri birbirine karıştırıp yeni renge şaşkınlıkla bakmak, ikinci aşamada geliyor. Bu arada siz istediğiniz sanat eserini yapabilirsiniz. Tabi saniyeler içerisinde küçük bir canavar tarafından mahvedileceğini bilmeniz kaydıyla.
Derler ya çocukluğunuzda hevesi kursağınızda kaldıysa, çocuğunuz olunca acısını çıkartırsınız diye… O misal. Bizim zamanımızda böyle renkli renkli oyun hamurları yoktu. Bu sebeple mi bilinmez ben oyun hamuruyla oynamayı o kadar seviyorum ki anlatamam. Haliyle evde bir sürü hamur oynama malzemesi de var. Bıçaklar, spatulalar, kalıplar, makaslar neler neler… Sûfî de benim gibi hamur oynamayı seviyor. Ben ekmek yoğururken de peşimde ‘ben de ammur yapıcam’ diye dolanıyor. Anlayacağınız ekmeğimize her defasında onun da eli değiyor ve tadına doyulmuyor.
Hamurdan başka neler yapabiliriz diye düşünürken taa çocukluğuma gidiverdim. Gemlik’te oturduğumuz günlere kadar uzandım… Çok sevdiğim komuşum, okul arkadaşım, sıra arkadaşım, lüle lüle saçlarıyla Oytun’u düşünürken buldum kendimi. Haftasonları hep beraber onlara ait seramik fabrikasında yaşadığımız maceraları hatırladım. Seramik hamurlarından yaptığımız minik sanat eserlerini. Fırından çıkacaklar diye heyecanla beklediğimiz dakikaları. Sırlanıp, kalite kontrolden geçemeyen, çatlak ürünlerle yaptığımız başka heykelcikleri hatırladım önce. Sonra Gülsen teyzeyi seramikten tablo yaparken seyrettiğimizi hatırlayıverdim. Elindeki aletlerle kuşları kıvırdığını, güneşin hüzmelerini bulutların üzerine döktüğünü gördüm tekrar. Kışın buz gibi olan fabrikada gri renkli sobanın başında oturup çıtımız çıkmadan saatlerce onu seyredip, çamurla oynadığımız güzel günleri düşündüm.
Sonra başka birşeyler daha geldi hatırıma. Gülsen teyzenin heykeltraş olan abisi Tankut Öktem‘in Kumla’daki atölyesindeki koşuşturmalarımız. Annemin bazı heykellerde ona modellik yaptığını, kendilerinin dikkatini dağıtmayalım diye ya deniz kıyısına yollandığımız ya da herbirimize okkalı miktarda çamur verilen günleri hatırladım… Anneme bakıp bakıp heykel yapıyormuş havasına girdiğim komik günleri.
İçimdeki hamur oynama sevgisi bu atölyelerde geçen günlerden geliyormuş demek ki dedim kendi kendime. Bir de biz istiyoruz diye günaşırı mantı açan anneannemden, kurabiye pişiren annemden derken, aradığım fikir de kendiğilinden çıktı ortaya. Sûfî ile kurabiye yapacaktık. Ne yapsak, hangi tarif olsa araştırmasındayken İyi Cücelerin kurabiye etkinliğinin haberi geldi. Cumartesi sabahı soluğu en sevdiğimiz kitapçıda hamur oynamak için aldık. Yoğurduk, yoğurduk. Kestik, biçtik. Çiğ çiğ hamurların tadına baktık, fırına verip pişirdik ve en sonunda Sûfî’nin ömr-ü hayatının ilk kurabiyelerini süt eşliğinde afiyetle yedik.
Eve dönerken Sûfî’ye belki bir gün Gemlik’e gidip sana oyun oynadığım fabrikayı gösteririm dedim. Hem Gülsen teyzeyle de tanışırsın. Oytun da seni pıtır pıtır yer dedim… O bunları duyamadan uykuya dalmıştı. Ben de Oytun’a mesaj yazmak için girdiğim facebook’taki o an yapılan güncellemeyle başbaşa kaldım: ‘Bugün annemiz Sıdıka Gulsen Akinci’yi kaybettik. Cenazesi Pazartesi Gemlik Solaksubası Merkez Camii’nden kaldırılacaktır.’
Hayat ertelemeye gelmiyor.Son gunlerde oyle cok rastliyor ya da dusunuyorum ki benzer durumlari okuyunca urperdim.
Kaybiniz icin uzuldum…
Görüntü tanıdık, yaşanan tanıdık… Geç kalınmış bir hayal. Mekanı cennet olsun.
Sufi ye gelince yumuk ellerini parmaklarını yemek geliyor insanın içinden. Kıvır kıvır saçlarının gölgesi düşmüş masaya. Gülümsetti beni okuduklarımdan sonra.
Sevgiler…
Güzel bir yazı fakar sonu biraz buruk kaybınız için üzüldüm.
Yazı çok güzel şeyler anlatıyor sonu buruk olmasaydı güzeldi insan hüzünleniyor…
Gerçekten güzel bir yazı olmuş sonlara doğru biraz bizleri hüzünlendirse de emeğinize sağlık.
Yazınız çok güzel lakin sonu hüzünlü 🙁 çocukla yeri geldiği zaman çocuk olmak güzel bir şey, çocuğunuzu anlamak aranızdaki bağı güçlendirmek adına. Sûfî ile size hayırlı mutlu ve huzurlu ömürler diliyorum 🙂
oyun hamurunun yeri ayrıdır benim için başınız sağ olsun