Rahat Annelik
Çocuklu arkadaşlarla buluştuktan sonra herkes gibi diğerlerinin yapıp yapmadıkları üzerinde fırsat bulursam düşünüyorum. Çoğunlukla görüyorum ki rahat bir anneyim… Sonra gerçekten öyle miyim sorusu beliriyor kafamda… Kocaman bir ikilem… Rahatlık sorusunun cevabı da her şey gibi kişiden kişiye değişiyor.
Örneğin Sûfî sokakta istediği gibi koşup oynuyor. Düşüyor, kalkıyor, bir daha düşüyor. Orasını burasını çarpıyor. O çarpmasa salıncak gelip çarpıyor. Kısacası yuvarlana yuvarlana büyüyor. Bunlar olurken ben ne yapıyorum? Kocaman bir hiç… Her geçen gün yapmayacakları konusunda bilinçleniyor. Mesela artık salıncağın önünden geçmiyor. Top peşinde koşup görmüyorsa o ayrı… Kaydırağa tersten tırmanmaya çalışmıyor. Tırmanırsa da pek fazla ilerlemiyor. Bakıyorum tırmanıyor. Geçenlerde ‘buradan düşüp elini kanatmıştın’ diye hatırlatıyorum. İyi günündeyse oturup o noktadan kayıyor. Yoksa az daha yukarıdan minik yuvarlanması gerçekleşiyor.
Çok kötü düşerse, gerçekten canı yanarsa, bir yeri kanarsa zaten koşarak bana gelip ne olduğunu gösterip, olayı anlatmaya çalışıyor. Ben zaten hep iki metre ötesinde olup, gördüğüm için anlattıklarını ilgi ile dinleyip ‘hımm… öyle mi oldu… Böyle mi çarptı?’ diye tekrarlıyorum. O da konuşabildiğini ve anlaşıldığını düşündüğü için hem duygusal tatmin oluyor. Hem de acil müdahale için yapılması gerekenleri yapıyoruz.
Böylece o yapıp yapamayacakları konusunda kendisini tanıyor. Arkasında tutacak birisi olmadığının bilincinde olduğu için de daha dikkatli oluyor.
Mahallemizin kedi köpekleri yine bir site sakini tarafından düzenli bakılıyor. Aşıları yapılıyor, mamaları veriliyor. O yüzden hepsi ile oynamasına, sarılmasına, sevmesine izin veriyorum. Başka yerlerde de sahipli kedi köpeklere istediği sevgyi gösterebilir. Hiç sakıncası yok… Köpek onu yaladı diye bizimkisinin de köpeği yalamışlığı var…
Evde de durum aynı. Deterjan dolabı dışında bütün çekmece ve dolaplar açık. İstediği zaman açıp, içindekileri eve yayıyor. Ama ayaklandığından beri -yaklaşık 11 aydır- hep aynı şeyi söylüyorum ‘bunlar benim çekmecelerim ve benim eşyalarım’. Onun almasına izin verdiğim tencereler, plastik kaselerin bulunduğu çekmece için ise ‘bu çekmece ikimizin. İçindekileri sen de ben de kullanabiliriz’ diyorum. Böylece salata kurutucuyu kendi eşyası sanıp bana vermemezlik etmiyor 🙂
Yemek yerken de rahatım. Evet bazı günler çok söyleniyorum. Hele balık yerken hiç yaklaşmayın yanıma… O balığı masaya sürtüp ezdikçe, balık masanın bütün zerrelerine işledikçe saçlarım diken diken oluyor. Ama yine de çatalı kaşığı eline verip önüne tabağı koyuyorum. Ne hali varsa görüyor. Yerleri, duvarları silerken kendime ‘az kaldı. ağzının yerini öğrendi. masanın yemek yemeyeceğini de öğrenecek’ diye telkinde bulunuyorum. Aynı rahatlığı dışarıda yemek yerken de gösteriyorum. Garsonlar biraz asabileşiyorlar ama görmemezlikten geliyorum. Yalnızca ev misafirliklerinde bu kadar rahat olamıyorum.
Arkadaşlarla görüştüğümüzde, aman düştü, aman su döküldü, aman çekmeceyi açtı demekten kimse rahat edemiyor. Herkes çocuk peşinde… Bir ben oturmuş öylece seyrediyorum. Millet benimkinin de peşine düşüyor o ayrı konu… Düşünce başına koşanlara bir garip bakıyor. Bir şey mi oldu, ben mi anlamadım diye bana dönüyor. Ben ‘devam’ deyince rahatlıyor, kaldığı yerden azmaya devam ediyor. Rahat anneyim vesselam…
Ama işin rengi bir yerde hooop diye değişiyor. Çantadan çıkan çubuk krakerleri, hazır muhallebileri, çikolataları, plastik şişede limonataları görünce bendeki rahatlıktan eser kalmıyor. Açık da olsa bebeğe de çay söyleyenleri, içine bebe bisküvilerini atıp ezenleri görünce bir stres başlıyor. İkram ederler mi? Yer mi? Bir defa yerse hep ister mi? Ben ne versem?
Üstüne bir de televizyon açıldı mı bende rahat mahat kalmıyor. Ortalıkta deli danalar gibi dolanmaya başlıyorum. ‘Bak anneciğim, kukla…’ ‘Aaa. Burada ne varmış böyle?’ ‘Ay bu Sûfî’nin topu mu?’ gibi bir sürü soru ve eşya ortaya çıkıveriyor.
Sonra durup düşünüyorum… Rahat değilim yahu… Aklımda sürekli bu çocuk ne yedi? Ne oynayacak? Ne zaman uyudu. ne zaman uyuyacak? TV açılırsa eline ne veririm diye sorular dolanıp duruyor.
Anladım ki rahatlık kişiden kişiye, konudan konuya değişiyor. Herkesin anneliği kendine…
Bence bu rahatlik olmasi gereken rahatlik!
Yemek konusuna gelince; emin olun ilk yillarda nasil beslenmeyi ogrenirlerse ileride zararli seyleri tatsalar dahi fazla yuz vermiyorlar. İlk zaman ne ekerseniz oyle gidiyor, iciniz rahat olsun.
TV konusunda ise maalesef ayni seyleri soyleyemeyecegim, ne yaparsaniz yapin ogrenince esir oluyor tum cocuklar :((
Ben de en çok ona güveniyorum. Umarım kendisi için iyi ve kötüyü kendi karar vermesi gerektiğinde gördüğü gibi uygulayabilir.
rahattan ote bence cok basarili bir anneymissin. rahatlik goreceli bir kavram ama basari oyle degil. benim okudugum kadariyla cok basarilisin. sevindim.
Vallahi bilmiyorum başarılı mıyım değil miyim. Onu ileri de göreceğiz 🙂
Yazınızı okurken aynen kendimi gördüm.ancak bu kadat benzerlik olabilir. Evimiz savaş alanı gibi, çekmecelerimizde düzen felan hak getire. Oğlum uyuduktan sonra elbirliği ile evi yaşanabilir bir hale getiriyoruz:)Bu şekilde ömrü ise ancak asabaha kadar.Sabah aynı savaş kaldığı yerden başlıyor. Hiç rahatsız değilim evi değıttığı için. hatta el kasları geliştiği için mutlu bile oluyorum. son bir aydır yürüyor. son 15 gündür de engel felan tanımıyor. Sadece düşecek diye çok acayip korkum var. O yuzden mümkün olduğunca peşinde olmaya çalışıyoruz:) yemek ve uyku benşm için de en haasas iki konu. uyku düzeni için ailecek elimizde geleni yaptık yapıyoruz. Yemek ise neredeyse uzamanlık alanımız oldu. Tabi elimizde olamyan sebeplerle bazı saçma sapan yiyeceklere maruz kalıyor ama bu çok az başımıza geldi daha:)Bazı konularda rahat bazı konularda da rahatsız olmakta yarar var.Aynı konularda rahatsız olduğumuzu bilmek beni biraz rahatlattı:)
Bırakın düşsün. Bizimkisinin bir ara burnu pespembe geziyordu. Aynı yeri üç defa yaraladı. Eee.. Ne oldu? Sallanırken ayağa kalkılmayacağını, salıncağın önünün pat diye açılmayacağını öğrendi. Tek dikkat ettiğim konu ona uygun yerlere gitmek. Düştüğü salıncak yerden 30-35cm yüksekte. 1 metrelik salıncağa binmesine hele ayakta binmesine izin yok. O zaman o parka gitmeye de gerek yok.
merhaba,
yıllar önce tanışmıştık, programımıza katılmıştınız kanal a da.. belki hatırlarsınız.
oğlunuz çok tatlı maşallah, benim de aynı yaşlarda bir kızım var. benzer şeyleri yaşıyoruz biz de.. ancak rahat olamıyorum pek sizin kadar kız çocuğu olmasından mı kaynaklı bilmiyorum (yapıları biraz daha naif sonuçta..) bir de en önemli problem, çevreden ‘kötü anne’ izlenimi oluşturmak istememem… ayrıca çalışıyor olmanın verdiği iki taraflı birbirimize fazla düşkünlüğümüz…
Merhaba;
Hatırlamaz olur muyum… Açıkçası kızım olsaydı da aynı davranırdım. Naiflik bence fiziksel aktiviteden öte birşey. Naif fiziksel aktivite deyince aklıma Hülya Koçyiğit’in koşuşu geldi… Biz kadınlar her iş sahasında çalışmaya kendimizi aday görüyoruz. O zaman bence yetiştirilmede farklılık olmamalı. Duygusallığına başka türlü cevap vermek şart. Ona bir şey demiyorum.
Kime göre kötü anne? Çocuğuna kola yanında hamburger veren anneye sorsanız o da kendini iyi anne olarak görüyor. Ki bence öyledir. Eminim milyon tane güzel şey yapıyordur çocuğu için… Bence çocuğunu dövüp, tartaklamadığı, psikolojik baskı yapmadığı müddetçe ister şekerli puding versin isterse ev yapımı ekmek versin, bütün anneler iyidir. O yüzden başkaları ne der diye takmayın. Eğer takacak olsaydım ben bizim mahallenin en kötü annesiydim. Yüzüme karşı en az 10 bakıcı bunu söyledi. ‘iyi bu çocuk bu yaşı gördü’ dedi biri…
Çalışmak ayrı konu. Yorum yapamam… Ayrı kalmayı düşünemediğim için işi bıraktığımı düşünürseniz.
“İyi bu çocuk bu yaşı gördü” haa. Hahaha, söyleyendeki iyi cesaretmiş doğrusu! Ben olsam dalardım 😛
Bu bir şey değil. Bir başka akılsız öyle bir şey dedi ki bu yanında sıfır kalır ki ona daldım diyeyim…
Yazınızı kızımın sadece 6 cay kasigi yemek yedigi ve saatte 10 kere anne meme diye agladigi bir gunun ardindan cokca umutsuz ve mutsuzken; bazi yerlerinde oldukca sesli gulerek okudum. Sitelere yorum yazma gibi bir adetim yoktur ama yine de tesekkur etmek istedim. Rahatlik kisiye gore degisiyor gercekten herturlu pislik ve lekeye tahammul gosterebilir oluyorsun. Benim bug’im ise yogurt. yogurtlari giysilerle bulusmus sekilde gorup katlaninca kamil anne olacagima inaniyorum. Sevgiler
Hahaaa.. Az evvel kıyafetleri geçtim saçlarındaki yoğurdu temizlerken ‘neyse bu da faydalı birşey. insanlar maske falan yapıyor’ diyordum kendime. ÖZellikle pamuklu kıyafetlere pozitif etkisi varmış yoğurdun 😛
Tv konusunda ben hala senin gibiyim. Çok geriliyorum. Gerçi geçenlerde aile dizisi açıkmış ses etmedim başıma acayip şeyler geldi:) tv konusunda iyi ediyorsun boş ver:) http://gununcorbasi.blogspot.com/2012/10/arca-oglum-senin-annen-bir-salakt-vol14.html
Sofrada sanat çalışmalarına da gözlerimi kaçırarak tahammül etmeye çalışıyorum:)
Ay.. Çok fena olmuş sizin tv macerası. Bizde evde açık tv neredeyse hiç görmedi diyebilirim. bir kaç kere slayt gösterisi yaparken gördü. Onda da fotoğraflar vardı. Zaten biz tv seyreden birileri olmadığımızdan dert olmuyor. Ben eskiden yemek programı ‘dinlerdim’ şimdi müzik dinliyorum… Onun dışında hep akşamları dvd’den film dizi seyretmece. O da Sûfî yatınca.
Hislerime tercüman olmuşsun Devletşah, eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş. Ya ben parkta poposundan falan tutuyorum; sanırım izlediğim filmlerin etkisi altındayım parkta düşüp hastanelik olan çocuklar :)))
Aaaa… Tüten… Hemen çocuğu halk ortasında poposundan mıncıklamayı bırak. Bizim parkta kaydırağa geçiş zincirlerden örülmüş bir ağın üstünden geçerek oluyor. Deliklerin her birinden bırak Sûfî’yi benim bacağım geçiyor. Şimdi bizimki oraya gidiyor. Sen olsan bizim sitenin bütün sakinleri gibi popodan tutup geçireceksin. Ben ne yapıyorum? Orası büyükler için. Gel burada tahtıravalliye binelim diyorum. Tabi bazen inadı tutuyor. O vakit oradakilerden birisi geçiriyor. Dikkat ben değil… Her zaman geçireek birisi olamayacağı için biliyor ki artık oradan kaymak için annesi kadar büyük olsa bile belki yapılabilir.
Lütfen o zincirlerden bir süre sonra ilk geçişlerine siz yardım edin ve geçmesini öğretin. İnanın 3-5 seferden sonra ayağını nereye koyacak, elini ne kadar sıkı tutacak öyle güzel öğreniyorlar ki..
Biz 1.5 yaş itibari ile tramboline bindirdik. 2.5 yaş civarında yaşıtlarına göre epey bir zıplayabilir olmuştu hem trambolinde hem de düz zeminde ve o yaz 1 ayda boyu 2 cm kadar uzamıştı. Maalesef, Özgürlük parkındaki trambolin gitti bizim keyif bitti.
Ve bizim cocuk doktoru bize “düşmesine izin verin ki, kendini korumayı öğrensin” demişti, çok haklı… :))
Bizim evde trambolinimiz var 🙂 Henüz kurmadım. Gelecek ay çıkartmayı düşünüyorum. Bu ay üzerine çıktığında dönen bir şeyle pek meşgul. Ondan sıkılınca çıkaracağım.
Tam da anlattıklarınızın içindeki zararlı yiyecek ve TV hatasına düşen çok insan var etrafımda… Anne olmayı çok istiyorum ve çok yakın olduğunu hissediyorum 🙂 Ancak çalışan bir anne olarak umarım sizin kadar iyi bir anne olabilir, çocuğumun zihinsel ve bedensel açıdan sağlıklı bir birey olabilmesini başarırım… hali hazırda anne olmasamda annelik ile ilgili yazılarınızı hayranlıkla ve aklımın bir köşesine not ederek okuyorum… iyiki siz ve blogunuz varsınız:)))
İnşallah kısa zamanda hayırlısı ile bir evlat sahibi olursunuz ve burada okuduklarınız işe yarar…
Bende aynen öyle yapıyorum,rahat değilde “alan yaratan anne” demek lazım onlara keşfetme alanı yaratmazsak ne biz mutlu oluyoruz ne de onlar.
Aynen öyle… Nasıl biz alışverişte tepemizde dolanan reyon görevlisine gıcık oluyoruz. O misal çocuğun peşinde olmamak lazım… Onun da ‘alana’ ihtiyacı var.
Merhabalar,
benim de 2 oğlum var biri 5 diğeri 2 yaşında. Yaklaşık 4,5 yıldır mama sandalyesi temizliyorum 🙂 sadece mama sandalyesi olsa yine iyi. Yemek sonrasi çocuk komple alinip banyoya goturuluyor. kiyafetler cikartilip, saçlarin arasındaki makarna/pilav/yogurt artiklari akitildiktan sonra maalesef her aksam şampuanla yikaniyor. Evet zor oluyor her akşam bu karmaşa ama kendi yemegini yiyebildigi icin de oldukca mutlu oldum hep. İlk defa görenler genelde içe atılan çığlıklar eşliğinde izliyorlar ama bizim rahatlığımızı görünce devam ediyorlar 🙂
Bizde de banyo paklıyor. Bir kaç gün önce yemek yediğimiz yerlerden birisinde garson elinde ıslatılmış peçete ile geldi, ağzını burnunu sildi. ben bakakaldım. 2 dakika sonra geldi aynı. Dönüp bana ‘anladım şimdi’ deyip gitti.
Devletşah’cım bu ikilem hiiç bitmiyor ! Ben senden daha rahattım ve hala öyleyim ama ben cezasını da çekiyorum sanırım. ya da kazanın oalcağı varsa burnunun dibinde de olabiliyor. Son 2 ayda Mert parmağını koşu bandına kaptırdı, Yigit koltuktan yuvarlanıp kafasını yardı, daha önce ranzadan atlayıp parmağını çatlatmıştı, mert kayak dersinde çenesini yarmıştı..falan filan..hepsi zor anlardı ve çok korktuk. ama ben bunlardan dolayı kayak derslerini, çocukların özgürce oynamalarını kısıtlamıyorum. kendileri ders alıyorlar ve bazen bedelleri de ağır oluyor. Birşeyi biliyorum ki herşeyi birden kontrol etmeye kalkarsan sana da çocuğa da yazık oluyor. Aşırı korumacı annelerin çocukları ilerde daha da büyük zorluklarla karşılaşıyor (kendi ailemden biliyorum!). Dolayısı ile dengeli-mesafeli ama elbette ki elinden geldiğince koruyup kollamak en iyisi. Erkek çocukların kendi-kendine bazı şeyleri yapmayı ya da engellemeyi öğrenmesi çok daha önemli.
Son olarak dediğin gibi çok göreceli ve kişisel bir konu, herkesin doğrusu da kendisine canım!!!
instagram takipçilerinizdenim..geçende bir fotoğraf yayınladınız.içimin yağları eridi.sokakta gezinti halindeydiniz.vee sufi sizden eepey bir uzakta yol almış gidiyordu.sağ taraftada park etmiş arabalar vardı.o arabalardan biri geri vitese takıp olduğu yerden çıkmak istediğinde ne dikiz nede yan aynalardan sufiyi göremeyebilir boyu kısa olduğu için yada kör noktaya denk geldiği için.gerisini düşünmek bile istemiyorum.ama yakın takipte olun bence sokaklarda.sağlıklı sıhhatli günler dilerim.
ben de çoğu konuda rahat bir anne olduğumu söyleyebilrim ancak yemek konusu hariç bununa beraaber tek derdimiz de yemek.mert şimdi 32 aylık ancak çoğu şeyi tv karşısında yediriyorum.her defasında masaya birlikte oturuyoruz ama yemeyince kendimizi direk tvnin karşısında buluyoruz.çünkü o yemeyince başka hiç birşey düşünemez oluyorum rahat edemiyorum.kendimi çok suçlu hissediyorum yemek yeme alışkanlığı kazandıramadım diye ama bi şekilde sağlıklı besleniyor diye kendimi avutuyorum.şimdi deneyimli anneler size soruyorum.sizce nası olursa olsun sağlıklı beslenmesi mi yoksa gelişimi yavaş olsa da kendi isteğiyle yemesi mi.ama kendi isteğiyle hiç yemiyorsa hiç acıkmıyorsa.bazen mert bi tek muzla koca günü geçiriyor ama yine de acıkmıyor.aç kalsın bak nası yer diyo herkes ama olmuyor işte.geç kaldığımın farkındayım ama bundan sonrası için de yapılabilecek mutlaka bşeyler vardır eminim.ben nası bi yol izlemeliyim şimdi.
ben ilk oğlumda uslu olduğu halde ,kendimi çok kasıyordum.aman ellemesin ,aman dökülmesin vs.
ikinci oğlum ateş parçası 🙂 ama senin gibi genelde rahatım.büyük oğlum kalemle geç tanıştı.
2.si 1,5 yaşında aldı eline kalemi.
kalemi şimdi eline ben veriyorum.(ben vermesemde bi şekilde buluyor,genelde abisinin çantasından alıyor).nasılsa duvarlar yine boyanacak:))
oğlumun sanat eserleriyle mutlu oluyorum.
çocuklarımız büyürken keyif alalım.
zaten4-5 yaşından sonra büyümüş olacaklar.
merhaba devletşah
Seni coook uzun zamandir takip ediyorum
Girer uzun uzun okur ve haz alirim
En çok hoşuma giden şeyse sana yorum yazan insanlara
Olduğun gibi ne olursa olsun cevap verisindir .
Sen bence hem iyi bi es hem iyi bi anne hem de iyi bi arkadaş sin..teşekkürler paylasimlarin için…
Devletşah, anlattıklarınızla çok benzeşiyoruz, yalnız ben sabah bir damla demli kaynar su veriyordum, şekersiz olarak, ilk başlar hevesliydi, artık istemiyor bu kaynar suyu 🙂 ve ben de oğluma hazır gıda vermek istemiyorum. Sürekli kurabiye ,kek yapıyorum ya da kuru meyve veriyorum eline ama Dr.lar çocukları şekere, una alıştırmayın diyorlar, bu nedenle içim yine rahat değil.
Devletşah hanım sizmi rahat annesiniz? Sufi,nin iki adım ötesinde takipte ve anında ok gibi fırlayıp yanındasınız. Sağlıklı beslenme konusunda çok haklısınız çikolatalar, hamburgerler daha nice çeşit yiyecekler malesef sonrası çağın hastalığı obezite sizi tebrik ediyorum. Mükemmel anne DEVLETŞAH selam sevgiler………………………………………………………..
Anladım ki ben çocuğu çok ama çok sıkıyorum..Daha hiç düşmedi bile diyebilirim yani!
Ama inanılmaz bir korku var bende,babam bizi öyle yetiştirdiği için belki de.
Asla sizin kadar rahat olamam herhalde,
hadi diyelim oldum
yani rahat olsam ve başına bişey gelse hep kendimi suçlardım bu sefer de 🙁
ben de rahatlıktan yanayım sanıyorum…tek rahat edemediğim evdeki kedi 🙂
ilk 7-8 ay kimse kimseye dokunmadı, ohh anladılar bunlar dediğim sırada kedimiz bir çizik attı küçük buruna, o gündür bu gündür Gülfem onun peşini bırakmıyor. Aklınca seviyor ama ne sevmek! Sürekli kediyi tacizde. Baktım peşini bırakmıyor o zaman kedimiz doğru balkona… biz onun yanında hep seviyoruz kediyi ama o gelip ya tüyünü asılıyor, ya bir tane indiriyor.. şimdi 1 yaşını doldurdu ama onları hiç yalnız bırakamıyorum… bu konuda bir tecrübesi-fikri-önerisi olan varsa bana çok yardımcı olur.
Semanurcuğum,
Ben sana yardımcı olacak birilerini tanıyorum. Cevaplarını beklemeye devam et… Bir de bir ara bizimkileri tanıştıralım 🙂
Cevaplar gayet tatmin edici ve telkin verici oldu benim için 🙂 Süreci gözümde canlandırınca biraz daha rahatladım… Gülfem için iyi bir oyun arkadaşı aslında Hoşkadem… Her sabah onu görünce sevinç çığlıkları atıyor, bu aralar onunla saklambaç oynadığını bile düşünüyor, perdenin arkasında saklanan kediyi buluyor, kahkahalar atıyor. İkisinden de vazgeçme niyetimiz yok şimdilik 🙂 inşallah orta yolu çok geçmeden bulurlar.
Ben tavsiyelerinizi yarın sabah itibarıyla daha dikkatli uygulamaya çalışacağım inşallah. Cevaplarınız ve ilginiz için teşekkürler…
Bu arada ben tam mesai Gülfem’le olduğum için her zaman müsaitim. Gülfem’in Sufi’yle tanışmasının yanında, ben senin bilginden tecrübenden faydalanmak için tez zamanda görüşmek isterim 🙂 (biz Selamiçeşmede oturuyoruz bu arada)
Merhaba;
Sizi çok iyi anlıyorum aynı süreçten geçtik, geçiyoruz. Benim de 20 aylık bir oğlum var. Bir de 8 yaşında hayatında dışarı çıkmamış, aşıları tam ve sadece mama yiyen bir kedim. Hamileliğimi de eşim askerdeyken yalnız başıma kedimle geçirdim. Efe doğduğunda ilk zamanlar Lola onu çok merak etti ama yanına yaklaşmadı. Sonra emeklemeye başlayınca Efe sürekli Lola’nın peşindeydi. Okşamayı bir türlü öğrenemedi. Onu çok seviyor fakat sevgisini haşin bir şekilde gösteriyordu. Lola ise çok tedirgindi hala öyle. 2 aylıkken yanyana getirdik. Efe patisinin üstüne elini koydu bilirsiniz kediler patilerini kuyruklarını elletmeyi pek sevmez. Lola da korkup elinin üstüne derin bir çizik attı. O günden beri de korkuyor ama seviyor da. Çünkü biraz yanaşıyor sever mi diyip sonra Efe’nin çıldırmaları karşısında korkup kaçıyordu. Efe yürümeye başlayınca da köşe bucak sıkıştırıp ya kafasına vuruyor yada kuyruğunu çekiyor. Yalnız 1 yaşından sonra biraz daha alıştılar. Şimdilerde mutlaka bir araya geliyorlar şanslarını deniyorlar vurmaların şiddeti de azaldı. Biz sürekli Lolayı okşaması gerektiğini onun da canının acıyabileceğini anlatıyoruz. Lolayı sürekli okşuyoruz. Görerek öğrenmeye başladı. Tavsiyem sürekli gözetim altında yanyana getirin. Çok yalnız bırakmayın. Kediler biraz özgürlüklerine düşkün oluyor kendi alanlarını belirliyorlar. Fakat iyi de bir oyun arkadaşı oluyorlar. Ben gelişme gördüğüm için vazgeçmeyin sabırla anlatın gösterin nasıl oynaması gerektiğini diyorum. Evet zor ama biz kedi sahipleri eğer çocuk yetiştirmeyi de göze aldıysak ikisine iki ayrı çocuk gibi davranmak zorundayız maalesef. Kedinizin psikolojisi de önemli onu da gözardı etmemek gerekiyor. Yoksa ikinci plana atıldığını düşünüp saldırgan tavırlar sergileyebiliyor. Ama siz de benim gibi çocuğun kediye zarar vermesinden şikayetçisiniz ki zamanla öğrenecek, algısı açıldıkça anlayacak merak etmeyin. Sevgiler…
Cevaplayayim :))
Bizim kedimiz de bol tuylu ve tombakak bir iran kedisi ve Doruk dogdugundan beri bizimle. Kedimizin ilk 1 yil oglsusun odasina girmemesi icin ozel bir kapi yaptirmistik ama ayaklaninca onu da kediyi de tutmak mumkun olmadi. Onceleri kedinin kuyrugunu cekmeyi kesfetmemisti , kedicik bizimkini paytak paytak yurur gorunce kaciyordu zaten mesele yoktu. Sonralari bizimki onu kesfetti, zaten orda koptu film 🙂 hala arada yumusakca sever, ama genelde gordugunde ya eliyle tokatliyor ya kuyruguna yapisiyor. 2 yildir duzenli olarak anlatiyoruz. Sanirim anlatmaktan cok anne baba olarak rol modeli olmak lazim, Doruk un bakmadigini saNdigimiz ya da rol yaptigimiz anlarda kedimizle konusuyor ve anne baba birbirimize ” ah bu kediyi boyle yumusakca sevmek ne guzel, canini acitmadan, yavas yavas ” diyoruz surekli. O esnada cocugunuz hareketlerinizi taklit etmeyi hafizaya kaziyor. Ancak bu kisa surede cozume ulasmiyor, inanin bunu belki 1 yil devam ettirmeniz lazim. Her ne kadar gordugunu anliyor olsa da cocuk hala o sevimli, tuylu, kisa boylu, kendinden kucuk varligi oyuncak sanabiliyor. Biz kedimize cok benzeyen bir oyuncak alip ikisi arasindaki farklari anlatmistik. Oyuncak kediye de yumusak davraniyoruz, bak boyle oksuyoruz falan derken zaman gecti. Simdi 3 yaslarda o kuyruk cekmeye calismalar falan kalmadi, arada bir seviyorum bahanesiyle tekmeleme oluyor yine de . Kendince o kediyi seviyor sadece Harvey Karp in kitabinda 0-2 yas donemine magara adami buyuyor ornegi gibi dusunun, centilmence sevmeyi bilmiyorlar 🙂 yas buyudukce duzeliyor , siz simdilik yaptiginiz gibi kontrole devam edin 🙂 sevgiler