KÖR
KÃR sıf. (Fars. KÅ«r) 1. Görme duyusundan mahrum olan, görmeyen, âmâ: Niâmet-i körler ne bilir / Anı göz ehli bilir kör ne bilir (Lâmiî Ãelebi). Halk arasında Kör Zülfü diye anılırdı (Refik H. Karay). Kör veya saÄır baykuÅlar burada halkın sadakasıyle iâÅe edilir. (Ahmet HâÅim). 2. Ä°yi kesmeyen, keskinliÄi yeterli olmayan: Ben bu sözleri anlayamadım / BıçaÄım kördür doÄrayamadım (KöroÄlu). 3. IÅıÄı az, az ıÅık veren: âKör lamba.â âKör kandil.â 4. Arkası tıkalı olan: Kör hat.â âKör sokak.â âKör yol.â âKör pencere.â *mec. 5. Gözünün önündeki Åeyi görmeyen, dikkatsiz: ÃÅık dediÄin Mecnun misâli kör (Câhit S. Tarancı). 6. GÄfil, gönül gözü kapalı olan, basîretsiz. 7. Hassâsiyetini kaybetmiÅ: Bu yüzden de his ve hisse baÄlı hasletleri kör ve kısır kalmıŠ(Sâmiha Ayverdi). 8. i. Gözleri görmeyen insan veya hayvan: Bu yol gözlünündür, körün deÄildir (Pir Sultan Abdal). Titreyerek yürüyordum Åimdi kör gibi (Enis B. Koryürek). Yolunu bir kör alıÅkanlıÄıyle bulduÄunu, etrâfını görmediÄini, torbayı evvelâ masaya, sonra rafın altındaki dolaba çarpmasından anlamıÅtım (Peyâmi Safâ).
· Kör acemi: YaptıÄı iÅte çok acemi olan, hiçbir Åey bilmeyen kimse. Kör boÄaz: Doymak bilmeyen boÄaz, obur: Ya götürür tavukçuya satarsın yâhut kör boÄazınıza tıkınırsınız (Hüseyin R. Gürpınar). Kör çapa: Topakları daÄıtmak için kullanılan ucu küt çapa. Kör çıban: BaÅı olmayan çıban. Kör deÄneÄini beller (bellemiÅ) gibi: Hep aynı biçimde, aynı Åeyleri tekrarlanan ve hiç deÄiÅiklik yapmayı düÅünmeyen kimseler için kullanılır. Kör dövüÅü: Plansızca yapılan ve herkes baÅına buyruk hareket ettiÄi için bir sonuca varılması mümkün olmayan çabalama: Ah azîzim, bu dünya garip bir kör dövüÅüdür (ReÅat N. Güntekin). Asıl fenâsı cephe gerilerinde eski tâbirle âzapturaptâ kalmamıÅtı, memurlar arasında bir kör dövüÅüdür gidiyordu (Refik H. Karay). Ve bu bir avuç insan (…) bir çirkin kör dövüÅü yaratabilmektedir (Târık BuÄra). Kör duman: Halk aÄzı. Sis, pus: Bas istifâyı ve bir demet çiçekle git, beÅ aydan sonra kör duman çöken evceÄizine (Târık BuÄra). Kör etmek: Kör olmasına sebep olmak, kör hâle getirmek. (Bir Åey birini) Kör etmek: GerçeÄi görmesine, gerektiÄi gibi görmesine engel olmak: âKıskançlık seni kör etmiÅ.â Kör gibi bakmak: BaktıÄı halde görmemek. Kör gördü, saÄır duydu: Olan hâdiseden herkesin haberi oldu. Kör iÄne: Ä°plik geçecek deliÄi olmayan (iÄne). Kör kadı: Kendince doÄru kabul ettiÄi Åeyi hatır gönül dinlemeden herkesin yüzüne söyleyen kimseler için kullanılır. Kör kadıya körsün demek: Bir kimsenin kusûrunu hiç çekinmeden kaba bir Åekilde yüzüne söylemek. Kör kaya: Denizin yüzüne çok yakın olduÄu için tehlikeli olan kaya veya sıÄlık. Kör kör parmaÄım gözüne: Göze batacak kadar ortada, apaçık, âÅikâr: A kızım, iÅte bunlar hep kör kör parmaÄım gözüne imiÅ. Sen niçin bir Åey anlamamıÅsın? (Hüseyin R. Gürpınar). Kör kurÅun: BaÅka bir kiÅiyi vurmak için veya maksatsız olarak geliÅi güzel atıldıÄı halde bir kimsenin yaralanmasına veya ölmesine sebep olan kurÅun, serseri kurÅun: Ben AltıntaÅâın cenâb-ı garbîsindeki sırtlarda mecruh düÅtüm. Kör bir kurÅun köprücük kemiÄimi kırmıÅtı (Fahri Celâl). Bedbaht Server Cemal! Hâin ve kör bir kurÅuna kurban olacak adam mıydı? (Hâlit Z. UÅaklıgil). Kör kuyu: 1. Suyu çekilmiÅi, susuz kuyu: İçin kör bir kuyu gibi derin / Ve sonsuz rüyâsında yalnızlık (Orhan V. Kanık). 2. Mâden ocaklarında bir kimsenin bir galeriden diÄerine geçmesini saÄlayan kuyu. Kör müsün?: Herkesin görebileceÄi durumdaki bir Åeyi göremeyen veya görmemezlikten gelen kimselere söylenir: -Sen oynuyor musun dedim âKör müsün dedi (Sait Faik). Kör niÅancı: 1. Bir hedefi iyi niÅan alarak deÄil körlemeden vuran kimse. 2. Amacına bilerek istikrarlı bir biçimde deÄil Åans ve rastlantı sonucu ulaÅan kimse. Kör ocak: Ãocuksuz âile. Kör ol (olsun, olası, olasıca): Bedduâ sözü olarak kullanılır: Ah o kör olası kol aÄası… O ne zâlimdir o!.. (Kerîme Nâdir). Hasîbe de baÄırdı: -Ãapkın da söz mü? Kör olası!.. (Peyâmi Safâ) Kör olası! Benim de karaciÄerim hasta (Sait Fâik). Kör olmak: Gözleri görmez olmak. Kör olmayasıca: Sevgi ifâdesi taÅıyan sitem sözü: A… kör olmayasıcalar! O ne kir, o ne mundarlık, hepsinin suratları kasap önlüÄüne dönmüŠ(Hüseyin R. Gürpınar). Kör pencere: İçi duvar veya tahta ile kapatılarak körleÅtirilmiÅ pencere. Kör satıcının kör alıcısı: Herkes kendi dengiyle iÅ yapar. Kör sıçan: halk aÄzı. Köstebek. Kör Åeytan: Bir aksilik karÅısında suçu Åeytana yüklemek için söylenir, kötü kader: âKör Åeytanın iÅi.â Kör Åeytandan bul: Bedduâ sözü olarak kullanılır. Kör tâlih: Kötü kader: Å?imdi kör tâlihi onu bak kime köle edecekti (Ãmer Seyfeddin). Kör tapa: Bir borunun kullanılması istenmeyen deliÄine takılan diÅli tapa. Kör tarafına rast gelmek: HoÅ olmayan bir zamânına denk gelmek. Kör tırnak: 1. Bir ârıza sebebiyle uzayamayan, güdük kalan tırnak. 2. mec. Acemi, iÅ bilmez, tecrübesiz kimse. Kör topal: Ä°yi kötü, Åöyle böyle, yarım yamalak idâre edecek kadar. Kör uçuÅ: hava. Karanlıkta veya sis içinde yapılan uçuÅ. Körler mahallesinde ayna satmak: Bir Åeyi hiç ihtiyaç duyulmayan bir yere sunmak. Körü körüne: DüÅünüp taÅınmadan, sonunu hesaplamadan: BildiÄim bir Åey varsa o da emrettiÄinize körü körüne itâat etmekten ibârettir (Ahmed Midhat Efendi). Aynı zamanda hiçbir Åeye körü körüne inanmazdı (Hâlide E. Adıvar). Osmanlılar körü körüne hiçbir Åey almamıÅlardır baÅkalarından (Ergun Göze). Körün istediÄi bir göz, Allah verdi iki göz: Ä°stenilen Åey fazlası ile elde edildiÄi zaman söylenir. Körün taÅı gibi rast gelmek: Beklenmedik bir tesâdüfle denk gelmek. Körüne yedirememek: Kendine lâyık görmemek, kendine yedirememek: Ãyle istiÄnâ, o tegÄfüller, bizim gibi iki edip adama o hakÄret muâmeleleri… bize sandalye gösterip oturtmayı güçle körlerine yedirebildiler (Ahmed Vefik PaÅa). Körünü kırmak: halk aÄzı. Hevesini almak. Körünü öldürmek: Gurûrunu kırıp güçsüzlüÄünü kabul etmek.
“Bir nokta gözü kör eder”