Zaman Suya Benzer

Zaman Suya Benzer

Pirinç Han

Günler akıp gidiyor…

Heraklitos’un çok meşhur bir sözü vardır: "Zaman suya benzer. Bir yıkandığımız suda bir daha yıkanamayız." İçinde yaşadığımız zaman dilimi düşünüldüğünde su gibi bir çok malzeme geri dönüşüm teknikleriyle birden fazla sefer kullanılabilir halde. Ancak zaman gerçekten de geri getirilemiyor. Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da Ankara’da ki sayılı günlerimizin hızla akıp gittiğini bir çok şey yaptığımı, birçok şeyi de yapılacaklar llistesine ekledğimi fark ettim.

Geçtiğimiz hafta çocukluk arkadaşlarımdan biri -aslında ailelerimiz çocukluk yaşından beri arkadaşlar- ODTÜ’deki bir sempozyuma katılmak üzere Ankara’ya geldi. Sempozyumun son günü sabah dokuzda başlayıp gece on ikide son bulan çoğunlukla hüzünlü ama hoş bir gün geçirdik.

Sabah kahvaltısını yaparken Hilâl İstanbul havadislerini arka arkaya sıraladı. Tabi ben de Ankara havadislerini… İkimizin de kalbini paramparça eden, duyduğumuz günden beri ikimizin de rüyasına giren 2,5 yaşındaki minik Zeynep’in lösemi olması haberi ikimize de aynı şeyi düşündürmüştü. Kendisini göremesek bile abimizi, Zeynep’in babasını görmeye hastahaneye gidebilirdik. Tam bu düşüncelerimizden bahsederken İstanbul’a, gidecek bir paketi Hilâl’e vermek üzere çok yakın bir arkadaşımızın annesi Nihâl teyze geldi. Sabah kahvelerimizi (malesef kafeinsiz nescafe’ydi) içtikten sonra hep beraber hastahaneye gittik.

Kan merkezindeki işinden dolayı Emir abi’yi görebilmek için birkaç saat beklememiz gerektiğini öğrendiğimizde çevreyi dolaşmaya karar verdik. Öncelikle Mehmet Akif Ersoy’un İstiklâl Marşını yazdığı Tacettin Dergâhıdaki evini ziyaret etmeyi düşündük. Hastahane’nin çok yakınındaki bu dergâh malesef şantiye alanı gibiydi. Tacettin dergâhı ile Karacabey camii arasındaki 100-150 metrelik alana kocaman bir bina inşa ediliyordu. Ve inşaat süresinde, caminin haziresindeki 15.yy.’dan kalma mezar taşları önce kırılmış, sonra da çimento ile yapıştırılmış. Halihazırda kırık olanı da vardı. Karacabey camisinin minaresindeki çini işlemelerine hayranlıkla bakarken bu hale nasıl getirildiğine inanmak istemedik.

Şantiye halindeki binayı geçip Tacettin Dergâhına ve Mehmet Akif Ersoy’un evine ulaştık. Kapı açıktı. Girdik. Bizden başka kimse yoktu. İstediğimiz eşyayı cebimize koyup götürebilirdik. Ama zaten birşey kalamamıştı. Mehmet Akif’e ait olduğu yazana silahın, gözlüğün ve saatin yerinde yeller esiyordu. Biz çalındığından şüphe ederken bir güvenlik görevlisi gelip bize evi gezdirebileceğini söyledi. İlk sorumuz eşyaların nerede olduğu oldu. Özel günler dışında Meclis’e ait bir kasaya kilitleniyorlarmış. Öğrenince içimize su serpilmedi değil. Neyse evi dolaşırken İstiklâl Marşı’nın duvarlara yazıldığını öğrendiğimizde yaşadığımız şok daha büyük oldu. Çünkü duvarlar beyaz boya ile boyanmıştı. Güvenlik görevlisi bizi şaşırtıp, yüremiğizi hoplattıktan sonra asıl duvarların sökülüp İstanbul’a götürüldüğünü söylediğinde de içimize su serpildi. Ama gördüklerimiz yine de içler acısyıdı. Neredeyse boş bir ev… Manevi değeri olan, görmek isteyeceğimiz eşyalar ise bir yerlerde kilit altında…

Bu duygularla oradan ayrılıp saman pazarına doğru yürümeye başladık. Kaleye çıkan yolun ortasında bir türbe gördük. Nihâl teyze Tezveren Sultan olduğunu söyleyip kısacık kikayesini anlattı. Rivayete göre yol açılacağı zaman kepçe tam oraya gelip toprağa vurduğunda yamulup, kırılmış. Yolu o kısmını bir türlü kazmak mümkün olmamış. En sonunda durum anlaşılınca bir türbe yapılmış. Zeynep’in sağlığına tez vakitte kavuşması için dua edip yukarıya doğru yürürken türbede gördüğümüz mumlar üzerine konuştuk. İstabul’da pekçok türbede çaput bağlamak, mum yakmak yasaktır levhası var. Ne gerek var diye düşünüyordum. Aldım cevabımı. "Eğitimi düzgün veremezsek levhaya gerek var" dedim kendi kendime.

En son durağımız Ramazanda Melike ile gidip mis gibi gözlemelerin kokusunu içimize çeke çek dolaşıp, bir daha gelelim dediğimiz Piriç Han oldu. Birer gözleme ve birer çay eşliğinde duvara yazılmış Faruk Nafiz Çamlıbel’in "Han Duvarları" şiirini okurken koyu bir sohbete dalmışız.

Yorgunluğumuz attıktan sonra esas maksadımızı yerine getirmek üzere hastahaneye geri döndük. Emir abiyi görüp, Zeynep’in durumu hakkında bilgi aldık.

Eve dönüp akşam için çağırdığımız misafirlere yemek yapma telaşındayken eminim ki Hilâl de benim gibi yakın tarihimize sahip çıkamayışımızın, minik Zeynep’in içinde bulunduğu sıkıntıların, çok kısa süre sonra tekrar ayrılacak olmamızın hüznünü yaşarken, birlikte olduğumuz dakikaların ve sağlığımızın kıymetini bilmek üzerine düşünüyordu.

Günün en unutulmaz anı ise öğretmen olan Nihâl teyzenin "Geçirdiğim en güzel öğretmenler günüydü" diyerek bizlere sarılması oldu.

****
Not: Ankara turu yapmak amacıyla dışarı çıkmadığımız için fotoğraf makinasına yapışık yaşan bizler makinalarımızı evde bırakmak gafletinde bulunduk. Üzülmeyin Hilâl’e söz verdim. Tekrar gidip kare kare fotoğraflayacağım. Gördüğünüz fotoğraf Ramazan’da çektiklerimden biri.

Kalıcı bağlantı

Related Posts

6 Responses to Zaman Suya Benzer
  • Melike Türkân Bağlı

    Mehmet Akif Ersoy’ un İstiklâl Marşı’nı yazdığı söylenen duvarların İstanbul’da nereye götürüldüğünü gerçekten çok merak ettim; ayrıca şairimizin gözlüğünün ve saatinin kilitlendiği söylenen kasayı da… Bizim memlekette bir şeyler birden kayboluverir ortadan ve bizler sık sık dizimizi döveriz. Keşke bu izin peşini sürmek mümkün olsa da, o duvarların sağlam ve sıhhatte olduğundan emin olabilsek…

  • Kardelen Kardelen

    Devletsahcigim,

    Cok guzel bir gezi olmus gercekten. Sizlerle yakin tarihimize sahip cikamadagimiz konusunda ayni fikre ve uzuntuye sahip daha pek cok insan var. Keske yapabilecegimiz birseyler olsa. Eminim vardir, bunlari da paylasalim. Her zamanki gibi yazini zevkle okudum. Ozlemisim gercekten. Neredeyse 1.5 aydir siten acilmiyordu.

    Kendine dikkat et. Selamlar

  • minik zeynep

    Devletşah merhaba, uzun zamandır siteni takip edenlerdenim. daha önce de sana yazmak istedim ancak ne yazık ki bu kötü habere denk geldi. Emir Bey ve Selin Hanımla aynı yerde çalışıyorum, kendilerini yakından tanımasam da, kızlarının durumuna çok üzüldüm. Zeynep için kan kampanyası hala sürüyor, önemli olan bir havuz oluşturabilmekmiş. Sigara içmeyen ve sağlık sorunu bulunmayan kişilerden 0 rh (+) kan aranıyor, belki sen de buna aracılık ederbilirsin, ne dersin? sevgiler, selamlar…

  • mehmet

    10:30-12:00
    14:00-16:00
    Bu satler müzenin açık olduğu saatler.Hafta sonu kapalı.
    Resim çekmek yasak.Kameraya almak yasak.Kısacası insanların boş olduğu gezip göreceği saatlerde kapalı, göremediğimiz mekanın dıştan bile fotoğrafını çekmeye kalkmayın yanınızda bir güvenlik görevlisi bitiverir.İçeride dediğiniz gibi görülmeye değer ne varsa oradan kaldırılmış akibet : ????

  • Devletşah

    Mehmet bey;

    Galiba ben burada hanım olmanın avantajından istifade edip birçok fotoğraf çektim. Gerçi içeride çektiklerimi bir yerde yayınlamayacağıma dair söz verdim.

Yorum yapın

YORUMU GÖNDER