Kanatlarım çıkmış mı?
Yaklaşık 23 saati uçakta geçirdikten sonra otele ulaştığımda yeri öpecek gibi hissediyordum. 23 saatin 19 saat kadarı havada geçti. Geri kalan kısmı ise binme ve inme sürecinde uçakta geçirilen saat.
Amerika’ya gelirken yola az, burada yapacaklarıma çok para harcamak bence en önemli konulardan birisiydi. Uzun süren araştırmalar sonucunda Expedia’dan uçak biletlerimi aldım. Amerika’ya giriş belli başlı büyük havalimanlarından yapılabildiği için gideceğiniz yer bunlardan biri değilse mutlaka bir aktarma yapmak zorundasınız. Sistem benim için en uygun uçuşun Londra – Dallas – San Jose şeklinde olduğunu gösterip daha yüzlerce seçenek sundu. Birkaçına baktığımda bana da en uygun görününce biletlerimi aldım.
Bütün check-in işlemlerimi bir gün önce tamamladığım ve valizim önden eşimle beraber gittiği için sabah erken saatlerde havalimanını dolduran hacı adayları ile birlikte pasaport sırasındaydım.
British Airways’in Londra uçağına bindiğimde asık suratlı hostesler ve uçuş için nefis bir hava ile karşı karşıyaydık. Kemer ışıkları yanıyor diyerek 4 saatlik uçuş boyunca yolcuların tuvalete gitmelerine, hareket etmelerine izin vermediklerini söylersem hizmet kalitesini anlayabilirsiniz. Esas macera ise, iniş yaptıktan sonra gerçekleşti. Saatlerce oturan insanlar yerlerinden ok gibi fırladılar ama boşunaydı. Hidrolikte çıkan arıza nedeniyle kapı 45 dakika kadar daha açılamadı. Motorlar durduğundan içerideki sıcaklığın iyice artması da zaten yol boyunca kötü muamele görmüş insanları çileden çıkarttı. Bir de durumu benim gibi sıradaki uçağının kalkmasına bir saatten az olanlar vardı ki sormayın. Neyseki havalimanındaki işler tıkır tıkır yürüdüğü için hemen aktarmamı gerçekleştirip yeni uçağımda yerimi aldım.
American Airlines’daki hostesler çok daha güler yüzlü ve neşeliydiler. Tabi hal böyle olunca türbülanslı hava hiç kimsenin umrunda olmadı. Aralarda yüzü asılanlara gösterdikleri ilgi ile havanın elektriğini aldılar diyebilirim. Yol boyu bilgisayarımdan Friends dizisinin bölümlerini izledim. Zaman zaman camdan dışarıyı seyrettim. Uçağın GPS sisteminden nerede olduğumuza bakarak aşağılardaki görüntüyü anlamaya çalıştım. Grönland ve Kanada üzerinden geçmeyi dört gözle bekliyordum. Nitekim o bölgeden geçerken uçsuz bucaksız buzlar fazlasıyla etkileyiciydi. Donmuş göllerin üzerindeki çatlaklar bile seçilebiliyordu. Aşırı türbülans nedeniyle uçağımız biraz alçaktan seyretmek zorunda kaldığı için sevinmedim değil. Dallas’a vardığımızda çakan şimşekler bizi karşıladı. Havadayken çakan şimşekler oldukça farklı görülüyordu.
Havalimanında herşey o kadar açık ve netti ki, problemsiz giriş yaptık. Günler öncesinden yaptığım stres beni her şey olup bittikten sonra oldukça güldürdü.
İç hatlarda yaptığım uçuşu neredeyse hiç hatırlamıyorum. Tamamında uyumuşum. Otele gelip eşimle buluştuğumda derin bir nefes aldım. Yorgunlukla daldığım derin uyku beni “jet lag”e yakalanmaktan da alıkoydu. Ancak 11 saat süren Londra – Dallas uçuşu sırasında fazla uzun süre bacak bacak üstüne atıp, hareketsiz bıraktığım için altta kalan bacağımda basınca maruz kalan bölümde kocaman bir morarma var. Umarım başka problemlere yol açmaz.
Amerikada gezerken, yolculuğun tatsız taraflarını unutusunuz umarım.
Sevgili Devletşah !…
Sana Amerika’ dakigünlerinde de sağlık, mutluluk ve güzel günler diliyorum.Ayrıca Mübarek Kurban Bayramını da kutluyorum.Sen adeta bizlerin ev halkından birisinSeni çok seviyoruz.Sağlık içinde lkene dönmeni ve sürprizlerini merakla bekliyoruz.Beyefendiyle birlikte selamlar ve sevgiler.
British Airways, oturduğun yerden kalkma ve çantani dolaba ya da koltuğunun altına tıkıştırma konusunda çok ısrarcı; buna geçen seneki İngiltere seyahatimde şahit olmuştum. Air France’ın daha da fena olduğuna dair anlatılanları da duydum. Allah biliyor ya, Türk Havayolları geçekten çok çok iyi. Gerek muamele, gerek hizmetler açısından… Allah zeval vermesin…